Keçilerin Doğaya Zararlı Olmadıkları Anlaşıldı (Yorumlu)

Prof. Dr. İbrahim Ortaş’a göre doğaya zarar vermekle suçlanan keçiler ağaçların çevresindeki otları yiyerek orman yangınlarının büyümesini engelliyor. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, son günlerde çıkan orman yangınlarının, “ormanların günah keçisi ilan edilen keçilerin önemini ortaya çıkardığını” savundu.

Orman yangınlarıyla birlikte keçi faktörünün yeniden ele alınması zorunluluğunun doğduğunu ifade eden Ortaş, son yıllarda ormanların adeta günah keçisi ilan edilen keçilerin aslında "ormanların koruyucusu" olduğunu ileri sürdü. Ortaş, özellikle doğanın ve ekolojinin yasalarından birinin de keçinin ekosistemdeki yeri olduğunu belirterek, "Akdeniz Bölgesi’nin orman yangınları bakımından diğer bölgelere göre daha az etkilendiği bilinmekteydi. Ancak, bu durum son yıllarda keçi varlığının bilinçli olarak azaltılmasıyla tam tersine dönmeye başladı" dedi. Genelde keçilerin orman için zararlı olduğunun düşünüldüğünü, günah keçisi ilan edildiğini, hatta bazılarının, "soyu tükensin diye fetva da verdiğini" anlatan Ortaş, bunun doğanın diyalektiğine aykırı olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Ortaş, şunları söyledi: "Keçinin hep maki bitki örtüsüne sahip ormanlar üzerinde baskı unsuru olduğu söylenir. Bu nedenle ormanların genç fidanlarını yok ettiği iddia edilir. Evet, ormanların genç fidanlarına zarar verdiği doğrudur, ancak keçilerin olduğu ortamda ormanların varlığını günümüze kadar sürdürdüğü de bir başka gerçektir." 

Prof. Dr. Ortaş, dünya bilim çevrelerinin önerdiği ve orman bakanlığının da kabul ettiği "keçiler ormanların fahri dip temizleyicileri" ifadesinin çok anlamlı olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Keçiler, ormandaki ağaçların diplerini otlardan temizleyerek, yangın çıkışını engelliyor. Keçilerin orman içinde yarattıkları seyreltme ve açtıkları patika yollar ise yangının büyümesine set oluşturuyor. Kemirgen ve selülozu yüksek bitkileri tercih eden keçiler ağaçlarına üst dallarına 1,5-2 metre kadar tırmanarak besinlerini sağlarken doğal olarak ağaçları budayarak yangından koruyor."

Ortaş, keçinin olmaması durumunda ise otların geliştiğini ve yazın kuruyan otların mercek etkisi yapan cam kırıkları nedeniyle yangına davetiye çıkardığını belirterek şöyle devam etti: "Gelinen noktada, Çevre ve Orman Bakanlığı keçi sayısını azaltmamalı, tam tersine artırmalı, orman köylüsüne destek çıkmalıdır. Doğal alanların kontrollü keçi otlatmasına açılması, bölge çiftçisi ve köylülerinin geçim kaynağı olabileceği gibi, sağlıklı süt ve beslenme için de yararlı olacaktır. Keçiyi bilmeden düşman ilan etmeyelim, yararlı hayvanın hakkını verelim, yeniden ormana dönmesini sağlayalım. İnsan olarak tahrip ettiğimiz, yakıp yıktığımız doğamızın zararını keçiye yüklemekten vazgeçelim."

Kaynak: İnternethaber.com

YORUMUMUZ: Yukarıdaki haber, yöremizde özellikle 1990’lı yılların sonunda, 2000’li yılların başlarında suni bir şekilde oluşturulan doğayı koruma furyası kapsamında uygulamaya konan projelerin, yöreyi birtakım koruma statülerine sokma çabasının oluşturduğu baskı nedeniyle Maral ve Uğur Köy Kurullarının 2002 yılında aldığı bir kararı hatırlatmaktadır. Sitemizin Dilekçeler/Diğer Belgeler sayfasında yer alan söz konusu kararda, özetle yöre doğasının korunması konusunda dış müdahaleler, yasaklamalar, haksız sınırlamalar şiddetle reddedilmekte, yöre insanının geleneksel yaşam biçimiyle bunu en iyi şekilde başardığı ve başaracağı haklı olarak vurgulanmaktadır. Ancak burada keçi besiciliği ile ilgili bir karar dikkati çekmektedir. Milli Parklar Kanunu madde 14’te yer alan yasak faaliyetlerin incelendiği kararda Kanun kapsamındaki yerlerde (milli park, tabiatı koruma alanı vs.) tabii dengeyi bozacak otlatmanın yapılamayacağı hükmüne cevaben, “Hayvan otlatmaya gelince; sığır ve koyun cinsi hayvanların otlatılması ile tabii denge hiçbir zaman bozulmamıştır. Çünkü bu doğanın var oluşundan beri bu hayvanlar otlatılmakta ve şimdi dünyanın hiçbir yerine göremediğimiz bu güzel doğa dengesi hiçbir tahribata uğramamıştır. Yalnız keçi besleme meselesi çok önemlidir. Bu sevimli hayvanlar ormana saldırgan olup, her türlü ağacı kemirir, dikili fidanlara gerek bahçelere büyük zararlar vermekte olup, keçi besiciliği köyümüzde ana geçim unsuru olmayıp, beş altı haneden oluşmaktadır. Bu nedenle keçi besiciliğinin Danıştay’ın 16.5.1991 tarih 918 sayılı kararı gereği orman ve bahçelere zarar veren bu hayvanların yasak edilme yetkisini köy ihtiyar kuruluna vermiştir. Bu karara dayanarak 2003 yılı Mart ayından itibaren keçi besiciliğinin yasak edilmesine karar verilmiştir. Keçi besleyen komşuların bu kararı anlayışla karşılamalarını temenni etmekteyiz” ifadeleri yer almaktadır.

Öncelikle bu kararın gerçekçi olmadığı, yine kararın ilk kısmından çıkarılabilir. Zira sığır ve koyun cinsi hayvanların otlatılmasıyla ilgili olarak söylenenler, aynen keçi besiciliği için de geçerlidir. Yani yörede yüzlerce yıldır sığır-koyun besiciliğinin yanı sıra keçi besiciliği de yapılmıştır ve doğal ortam bu nedenle herhangi bir tahribata uğramamıştır. O halde zaten üç-beş hane düzeyine gerilemiş bulunan keçi besiciliğinin yasaklanmasına ilişkin bu karar, oluşturulan suni koruma baskısına ve çeşitli yasaklayıcı statülerin ilan edilme olasılığından duyulan endişeye bir yanıt, yöre insanının yöreyi koruyacağına ilişkin bir örnek gösterme olarak yorumlanmalıdır. Oysa yöre insanının geleneksel yaşam kuralları, örneğin otlatma konusunda yaylak-kışlak geleneği ve belirli dönemlerden önce bu yerlerde otlatma yapılmasının yasak olması gibi kurallar, ilave bir çabaya-yasaklamaya gerek olmaksızın, yöredeki doğal dengenin korunmasını sağlayan faktörlerdir. Yasaklanması veya ilave tedbir alınmasını gerektiren hususlar, yörenin geleneksel yaşam biçimi dışındaki yeni gelişmeler olup, turizm faaliyetleri bunun başında gelmektedir.       


Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org
Macahel Bizimdir İnisiyatifi