Macahel Yazıları 5 - GEF-II Projesi ile İlgili Güncel Gelişmelerin Değerlendirilmesi
“Proje Faaliyetleri ve Sorunlarına Yönelik Değerlendirme Workshopu”nun Camili Bölümünün Değerlendirilmesi I. Workshop'un Camili Bölümü T.C. Orman Bakanlığı, Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi, Proje Faaliyetleri ve Sorunlarına Yönelik Değerlendirme Workshopu, 16-21 Aralık 2002, Antalya. 1.GENEL DEĞERLENDİRMELER 1.1. CAMİLİ SORUNLAR - Yol sorunu (yolun uzun bir süre kapalı olması) GERÇEKLEŞTİRİLEN FAALİYETLER - Danışma Konseyi toplantısı yapıldı, sonuç olumlu (Ocak ayında tekrar toplantı yapılacak) - Sınırlama konusu; • Proje dökumanının hazırlanması aşamasında sahaya gelenleri istemeyen yöre insanı şu anda proje ekibiyle birlikte kararalara katılınmakta, proje ve proje elemanları benimsenmiş durumda, TALEPLER VE ÖNERİLER Workshop metninin tamamı için bakınız: www.gef-2.org II. Değerlendirme Sorunların Değerlendirilmesi Sorunlar bölümünde yer verilen konular, Projenin uygulanmasına ilişkin sorunlar olup, bir bölümü dolaylı olarak yörede yaşayan Macahellilerin insanca yaşama haklarıyla ilgilidir. Yol, eğitim, aydınlanma-ısınma sorunları, bütün Macahellilerce ortak bir şekilde ifade edilen sorunlardır. Bunların, projenin uygulanmasında da sorun oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu vesileyle de olsa sorunların çözüme kavuşması umulur. Yörenin askeri yasak bölge oluşu, ziyaretçilerin girişi açısından sorun olarak gösterilmektedir. Ziyaretçi girişi ifadesinden ve yasak bölgenin sorun sayılmasından, projede turizmin önemli bir boyut taşıdığı anlaşılmaktadır. Bizce, yörenin askeri yasak bölge olması, yöre doğası, kültür ve mimarisi açısından birçok tehlikeyi barındıran turizm konusunda önemli bir güvencedir ve turizme ilişkin belirttiğimiz tehlikelere karşı alternatif bir önlem söz konusu olmadıkça, yöre askeri yasak bölge olarak kalmalıdır. Ayrıca yörenin askeri yasak bölge olmasını gerektiren güvenlik endişesinin de tamamen ortadan kalktığını söylemek mümkün değildir. Bir sınır yöresinin, kontrolsüz bir biçimde turizme açılması, güvenlik açısından tartışmaya açıktır. Sahanın statüsünün olmayışının sorun olarak belirtilmesini anlamak mümkün değildir. Bunun ne gibi bir soruna yol açtığı belirsizdir. Acaba yörede statü olmadığı için herhangi bir sınırlamanın olmayışı, mülkiyetin tamamen yöre halkına ait olması mı bir sorundur? Başarılı olmak için bu sorunların hesaba katılacağı belirtilerek, yörenin şu an için mevzuatımızda bulunan milli park, tabiatı koruma alanı (halen Efeler-Gorgit’te olan statü) vb. statülere sokulması mı amaçlanmaktadır? Kışın sahaya girememe şeklinde belirtilen sorun, yukarıda değinilen ve web sitemizdeki Macahel’in sorunlarına ve bunların çözümüne ilişkin yazılarda öne çıkan tünel yapımı ile sona erecek, başka bir ülkeden yöreye girme gibi garip bir çözüm söz konusu edilmeyecektir. Gerçekleştirilen Faaliyetlerin Değerlendirilmesi Gerçekleştirilen faaliyetler kapsamında birçok faaliyete yer verilmiştir. Bunlardan önemli olduğunu ve eleştirilmesi gerektiğini düşündüğümüz birkaçına değinmekle yetineceğiz. İstanbul’da yaşayan Camilililerle yapılan toplantıda ortak kararlar alındığı belirtilmektedir. Eğer toplantıdan kasıt, İnisiyatif Aktif Üyelerinin bir kısmının da katıldığı toplantı ise, burada herhangi bir karar alınması söz konusu değildir. Bunun dışındaki bir toplantı ise, bu sadece Macahel Vakfı ile yapılmış bir toplantıdan ibarettir ve sözü geçen Vakıf, “İstanbullu Camilililer” kavramıyla ne yazık ki eşdeğer değildir. Dolayısıyla alınan kararlar –eğer böyle bir toplantı yapılıp, bir karar alınmışsa- sadece Vakıf tüzel kişiliğini bağlayacaktır. “Ziyaretçi merkezi, motosiklet alımı” ibareleri ile neyin ifade edilmek istendiği belirli değildir. Macahel bir koruma alanı mıdır ki ziyaretten söz edilmektedir? Motosikletlerin nerede ve hangi amaçla kullanılacağı ise yine belirsizdir. “Kar aracı” vb. suni, geçici çözüm yollarına yönelik itirazımızı yineliyor, kesin ve kalıcı çözüm olan tünel konusunu tekrar vurgulamak istiyoruz. Camili Proje alanında “ulusal bazda” çalışmalar yapan 2 Vakıftan (Tema, Kırçev) söz edilmekte ve bunların olumsuz çalışmalarının gerçekleştiği ve yöre insanının bunlara karşı tepkili olduğu belirtilmektedir. Oysa söz konusu iki vakıf ve daha çok Tema Vakfı, “ulusal bazda” değil, tamamen “yerel bazda” çalışmalar yapmaktadır ve olumsuz olduğu belirtilen çalışmalardaki olumsuzluğun ve buna karşı haklı tepkinin en önemli nedeni budur. Örneğin, Tema Vakfının yürütmeye çalıştığı arıcılık ve turizm faaliyetleri, tamamen yerel ekonomik kaynaklara dayalı ve yerel ekonomiyi yönlendirici bir niteliktedir. Dolayısıyla bu faaliyetler, çok haklı olarak bunları asıl olarak yürütmesi gereken yerel halk tarafından tepki görmektedir ve bu durum sona erinceye kadar aynı tepkiyi görmeye devam edecektir. Oysa GEF-II Projesinde dahi “yerel bazdaki” çalışmaların “yerel inisiyatife, yöreli insanlara” ait olduğu belirtilmekte, Projede yer alan bu vakıfların, bu raporda da geçtiği gibi “ulusal bazda” faaliyet göstereceği belirtilmektedir. Ancak belirttiğimiz gibi bu kuruluşlar, tamamen projeye aykırı olarak “yerel bazdaki” söz konusu faaliyetleri icra etmektedirler. Bu durumun proje yetkililerince dikkate alınması ve haklı tepkinin esas nedeninin gözden kaçırılmaması gerekir. Sahadaki bu kuruluşların elde ettikleri bulguların proje ekibine kaynak oluşturduğu ve bunlar baz alınarak çalışmaların sürdürüldüğü belirtilmektedir. Ancak bildiğimiz kadarıyla bu kuruluşların elde ettiği bulgular, sınırlı bir coğrafi alanı kapsamakta, 6 köyden ibaret yörenin tamamını içermemektedir. Bu nedenle proje çalışmalarında baz alındığı belirtilen bu bulguların yanıltıcı olabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca söz konusu araştırmayı yapan kişilerin, ne kadar uzman olurlarsa olsunlar, yöreli olmayışı ve bundan kaynaklanan bilgi eksikliği de hesaba katılmalıdır. Tema tarafından gerçekleştirilen eko turizm çalışmalarındaki hatalardan, yöre insanının buna karşı tepkisinden ve proje elemanlarının bilgilendirmesinin etkili olduğundan söz edilmektedir. Söz konusu kuruluşun organize ettiği turistlerin sebep olduğu ve web sitemizin Faaliyetler/Macahelde Turizm bölümünde yer alan fotoğraflarda açıkça görülen kirlilik, yöredeki turizmin geleceği açısından oldukça endişe vericidir. Doğayı koruma konusundaki rüştünü, temiz bir şekilde bugüne kadar getirdiği doğasıyla ispatlamış olan yöre halkının, bu tür davranışlara tepki göstermesi son derece normaldir. Proje yetkililerinin bilgilendirmesinin etkili olduğu belirtilmektedir. Acaba bu tür kirletici hareketlerin bundan sonra olmayacağı konusunda bir garanti verilebilmekte midir? Yöre dışından gelen ve yöre insanının kirlilik oluşturmayan yemek kültürüne tamamen yabancı olan bu turistler, ziyaret ettikleri yerlerde, her insan gibi yemek ihtiyacı duyduklarında yanlarında getirdikleri ambalajlı yiyeceklerin ambalaj artıklarını nereye götüreceklerdir? GEF-II Projesinin de öne çıkarttığı turizmde (çevre duyarlı turizm, eko turizm gibi kelimelerle) bunun için ne gibi bir çözüm öngörülmektedir? Ya da korumaya yönelik bir projenin, koruma konusunda çeşitli sorunları içeren turizm faaliyetini öne çıkarması ne kadar doğru veya koruma konusunda ne kadar samimidir? Umarız yapılan bilgilendirmede bu gibi soruların da cevabı verilmiştir veya bundan sonra verilir. Yukarıdaki maddeden sonra gelen dört madde (Camili Köyünde 10 gün süreli eğitim, ekoturizm yönetim planı, yerel kılavuz, yöresel pansiyonculuk) de turizme ilişkin faaliyetlere yer verilmektedir. Bütün bunlar projede doğu korumayla önemli bir ikilem içinde olan turizmin önde gelen bir kalem olduğunu göstermektedir. 2002 yılında Tema tarafından 500 kişinin getirildiği, ancak bu kişilerin eko turist sayılamayacağı belirtilmektedir. Oysa projede turizmin yöre için en önemli tehditlerden biri olduğu belirtilmekte ve alternatif olarak eko turizm, soft (yumuşak) turizm, çevre duyarlı turizm öne çıkarılmaktadır. Temanın getirdiği turistler eko turist değilse, o zaman projede tehdit olarak belirtilen turizm kapsamına girmektedir (ki kirlilik fotoğrafları da bunun bir kanıtıdır). Bu noktada, projenin gerekçesini oluşturan ve projenin önleyeceği belirtilen bu tür turizm faaliyetlerine karşı proje yetkililerinin ne tür bir önlem veya yaptırım uyguladıkları sorusu akla gelmektedir. Ancak proje yetkililerinin bu kuruluşlarla olan işbirliği göz önüne alınırsa, herhangi bir önlemin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Kadastro konusu ise, web sitemizdeki yazılarda da belirtildiği gibi oldukça hassas ve mevcut durumla bağdaşmadıkça birçok tatsız durumlara yol açabilecek bir konudur. Her şeyden önce, Türkiye topraklarının %50’sinin kadastrosuz olduğu göz önüne alınırsa, yöre açısından bu konuda bir aciliyetin olmadığı, yöre halkı arasında da henüz böyle bir ihtiyacın bulunmadığı belirtilmelidir. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla, projeyle getirilmesi tasarlanan koruma statüsünün uygulamaya geçirilebilmesi açısından böyle bir ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda, kadastro konusunda önceliği taşıyan orman kadastrosu bakımından, mevcut zilyedliğe dayalı özel orman statüsünün resmiyete geçirilmesi şarttır ve raporda “yöre insanını ikna” kelimeleriyle ifade edilen durum bu şekilde gerçekleşebilir. Özel orman statüsünün gerekliliği sadece ormanların yıllarca bu şekilde kullanıldığı ve bu sayede (özel mülkiyet anlayışıyla) korunduğu gerçeğine dayanmamaktadır. Ayrıca, yöredeki göç sebebiyle, uzun yıllar orman olmayan, tarım arazisi veya çayırlık olarak kullanılan yerlerin kısa zamanda orman haline gelmesi de dikkate alınmalıdır. Orman kadastrosu geçtiğinde, Orman Kanunu’nda yer alan ve basit bir ağaç topluluğunu orman sayan hükümler gereği, yıllarca orman olmayan bu yerlerin orman olarak kayıt edilme olasılığı söz konusudur ve bu durum ihtilaf nedenlerinden biri olacaktır. Bundan başka insanlar bu olasılık karşısında haklı olarak, kadastrodan önce, söz konusu yerlerin eski durumuna dönüştürülmesi amacıyla sonradan büyüyen ağaçları kesmeye çalışacak, gereksiz bir orman katliamı söz konusu olacaktır. Bu nedenle çözüm, yöre halkının iknası vs. değil, projede de desteklendiğini zannettiğimiz özel orman statüsünün hayata geçirilmesidir. Hibe programından söz edilmektedir. Bu bağlamda, onur üyelerimizin bir kısmının öncülüğünde çerçeve niteliğinde “Macahel Projesi Taslağı” hazırlanmış ve bildiğimiz kadarıyla ilgili yerlere sunulmuştur. Ancak aldığımız duyumlar, öngörülen hibelerin yetersiz bir düzeyde olduğu yönündedir. Bundan başka konuyla doğrudan ilgili olmasa da proje yetkililerinin, yukarıda değindiğimiz proje taslağının hazırlık aşamasında, kendilerine e-mail yoluyla hibe programlarıyla ilgili olarak sorduğumuz sorulara olumlu veya olumsuz bir cevap vermemiş olmalarını, bilgilendirmeye verilen önem açısından kamuoyunun taktirine bırakıyoruz. Genel konular bağlamında, İl Kültür Müdürlüğü elemanının çalışmalarına değinilmektedir. Söz konusu çalışma tamamlanmış, projenin genel web sitesinde yer almıştır. Bu şekilde kamuoyuna açık olan çalışmaya sitemizde de yer verilmiştir. Tema ile birlikte askeri yasak bölgenin daraltılması, geçişteki kontrolün kaldırılmasının hedeflendiği belirtilmektedir. Öncelikle bu ifade, proje müdürünün, İstanbul’daki toplantıda projenin Temayla ilişkisi olmadığı yönündeki vurgusu açısından manidardır. İkinci olarak, söz konusu askeri kontrolü, yöreyi kirletmeye başlayan turizm karşısında, yine yöre doğası açısından en önemli güvence olarak gördüğümüzü yineliyoruz. Enerjiye yönelik çözüm önerisi beklendiği ifade edilmektedir. Bu konuda sitemizde yer alan çeşitli yazılarda ve Macahel Projesi Taslağı’nda, yöredeki akarsulardan yöreye yetecek elektrik enerjisinin elde edilebileceği, hatta yöre mimarisine uygun mevcut su değirmenlerinin, gerekli teknik dizaynla bu amaç için kullanılabileceği ortaya konmuştur. Bilinçlendirme konusunda eksiklik olduğu doğru bir saptamadır. Bu konuda Macahel Bizimdir İnisiyatifi-Aktif Üyeleri, henüz proje fiilen yörede uygulamaya geçmeden önce, “GEF” kelimesinden başlayarak, elindeki bilgileri, sade bir dille değerlendirerek, yöre entelektüellerinden oluşan Onur Üyeleriyle paylaşmıştır ve halen de paylaşmaktadır. Ancak proje yetkilileri, bu amaçla (bilgilendirmeyi sağlamak amacıyla) elektronik posta (e-mail) yoluyla sorulan soruları dahi yanıtlamayarak bilinçlendirme konusundaki tavrını ortaya koymuştur. Bugün gelinen nokta başlığı altında, projenin benimsendiği, katılımcı hareket edildiği belirtilmektedir. Birtakım soru işaretleri halen söz konusu olduğundan benimseme düzeyinde olmayan, ancak kendilerince olumlu kabul edilen bu durumun devamının, katılımcı harekete devam edilmesine, yani yerel inisiyatifin dikkate alınmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Raporun talep ve öneriler bölümünde, yukarıda gerçekleştirilen veya gerçekleştirilmesi amaçlanan faaliyetler, talep ve öneri biçiminde tekrar sunulmaktadır. Son olarak, faaliyetler, sorumlu kişi, faaliyetlerin ne zaman gerçekleştirileceği ve gerekçeler şeklinde raporun özeti niteliğini taşıyan bir tabloyla rapor sona ermektedir. Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org Macahel Bizimdir İnisiyatifi
|