Küreselleşme Sürecini Nasıl Okumalıyız?

Küreselleşme; ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel alanlarda özellikle ulaşım, iletişim ve diğer alanlardaki ileri teknolojik gelişmeler sayesinde dünya toplumlarının bütünleşmesi sürecidir. Küreselleşme bir süreçtir, zira toplumlar giderek benzeşmekte, dünya global köy haline dönüşmektedir. Benzer kurumsal yapılar, benzer alışkanlıklar, benzer yaşayış tarzları ortaya çıkmaktadır. Tarihsel toplumlarda toplumlar arası ilişkiler ticaret ve savaş araçlarıyla sağlanmakta iken toplumlar kendi kimlikleriyle (medeniyet anlayışlarıyla) toplumsal alana çıkmaktaydılar. Bugün ise insanlık, yakın çağdan başlayarak küreselleşme olgusunun sürükleyiciliği sebebiyle adeta tek bir medeniyete koşmaktadır. İlk önceleri ekonomik ticaretin hızla gelişmesiyle başlayan dünya piyasalarının bütünleşmesi süreci diğer can alıcı alanlara da sirayet ederek siyasi ve kültürel küreselleşme hız kazanmıştır. Küreselleşme sürecinin diğer bir tanımı da, toplumların sınırları belli bir ülkede oluşturdukları ulus-devletlerin fonksiyonlarının aşınması olgusudur.

 

 KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI

 Küreselleşmenin üç boyutunu açımlamaya çalışacağım: Bunlardan ilk olarak adeta küreselleşme sürecinin motoru durumundaki ekonomik küreselleşme, yine ekonomik küreselleşmeyle iç içe olan siyasi küreselleşme, diğer can alıcı süreç ise kültür alanlarında yaşanmakta olup, kültürel küreselleşmeyi analiz etmeye çalışacağım. Son olarak küreselleşme sürecinin özneleri ile bu süreci yaşamak zorunda bırakılanlar bağlamında neler yapılabilir, ne önlemler alınabilir üzerinde dikkatleri toplayacağım.

 1) Ekonomik  Küreselleşme: Toplumların birbirleriyle daha çok ticaret yaparak, ekonomik yapıları bu sayede bütünleştirerek, işbölümlerini artırarak refah seviyelerini daha çok yükseltebileceklerinin anlaşılması üzerine dünya ticaret hacmi büyük boyutlara ulaşmıştır. Kitlesel üretime geçiş sonucunda üretim bolluğu pazarlama sorunu ortaya çıkarmış, artık ülkesel üretim uluslar arası ihtiyaçlar için yapılmaya başlanmıştır. Hızla artan ihtiyaçlar beraberinde talep artışını getirmiş, sınırlı iktisadi kaynaklar uluslar arası iş bölümüyle daha etkin bir şekilde karşılama yoluna girilmiştir. Bilimsel buluşlar ekonomik gelişmeyi, ekonomik gelişme de bilimsel buluşları karşılıklı etkileyerek üretim, ulaştırma, iletişim alanlarında dev mesafeler kat edilmiştir. Bu gelişmeler ülkeleri giderek bütünleştirmiştir. Küreselleşme süreci hız kazanmıştır.

Günümüzde bilgisayar teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve bilgi ticaretinin artması ekonomik küreselleşmeye yeni boyutlar kazandırmıştır. Artık ekonominin her alanında toplumların kaderi birbirine bağlanmıştır. Ülkeler ekonomik politikalarını bağımsız tayin edememektedirler. Bunu yerine almaşık politikalarda ahenklik sağlamaya çalışmaktadırlar. Okyanuslar ötesi bir memleketteki (ABD) vergi artışı politikası yoluyla kullanılabilir gelirdeki daralma, örneğin Türkiye’de işsizliğe neden olabilir. İktisadi krizlerin tarihine baktığımızda bir ülke içindeki ekonomik kriz ülke sınırları içinde kalmamaktadır. Bunun sebebi ekonomik küreselleşmenin ulaştığı düzeydir. Mali küreselleşme hacmi, reel küreselleşme hacminden kat kat fazladır. Dünya piyasaların mali bütünleşmesi nedeniyle ekonomik alanda oyunu kurallarıyla oynamayan ülkeleri büyük ekonomik kayıplarla karşı karşıya bırakmaktadır.

 2) Siyasi Küreselleşme: Siyasi küreselleşme olgusunu ekonomik küreselleşme sürecinin bir yansıması olarak görüyorum. Dünya üretimi ve ticaretinin devasa kısmını gerçekleştiren bir ülke doğal olarak siyasi küreselleşmenin merkezindedir. Siyasi küreselleşme, diğer bir ifadeyle siyasal dizayn mekanizmasının işleyişi ekonomik merkezciliğin devamını sağlama yönündedir. Siyasi açılımlar askeri dayatmalarla desteklenmekte küresel ekonomi kendini yeniden üretebilmektedir. Yakın zamandan dramatik örnek, Irak savaşıdır. Bu savaşta son yıllarda süre giden genel ekonomik durgunluğu aşmak için, küresel ekonomini dışında kalan bölgeleri bu sürece adapte etme girişimlerinde siyasi ve askeri enstrümanlar bütün yönleriyle kullanıldı.

 Siyasi küreselleşmenin merkezinde Amerika Birleşik Devletleri bulunmaktadır. Sovyetlerin ‘ortak mülkiyet’ modeli işlemeyince dünya arenasında tamamen rakipsiz kalan ABD., ekonomik ve siyasi küreselleşmenin üretildiği batı kanadının merkezi durumundadır. Avrupa Birliği, Çin, Hindistan, Rusya ve son Irak savaşındaki tavrı ve ordağu-İslam ülkeleri ile Türki Cumhuriyetlerle olan ilişkisi bakımından Türkiye gibi ülkeler ve ülkeler toplulukları siyasi küreselleşmenin dengeleyicisi konumda değildirler; ancak potansiyel denge unsurları olma yolundadırlar.

 Siyasi küreselleşmenin karşısında mikro ve bölgesel milliyetçilik durmaktadır. Mikro milliyetçilik kendini içe kapanmacı reflekslerle beslemektedir. Etnik uyanışlar ve yeni kimlik arayışları küreselleşme sürecine tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle küreselleşmenin nimetlerinden pay almaktan dışlanan ve sürece adapte olamayan toplumlarda yeni kimlik arayışları daha belirgin bir şekilde dışa yansımaktadır.

 3) Kültürel Küreselleşme: Global köy haline gelen dünyada yaşam biçimleri giderek birbirine benzeşmektedir. Küreselleşme bir değerler sistemidir. Eleştirel yaklaşımla ifade edersek kültürel küreselleşme bir sonuçtur. Ekonomik küreselleşmenin hızla mesafe kat edebilmesi için toplumların tüketim toplumu olmaya evrilmeleri bir zorunluluktur. Serbest  piyasaların gelişmesi toplumların geleneksel kabuklarını kırarak bu sürece adapte olmasında yatmaktadır.

Dünya tüketim toplumu olma sürecini yaşıyor. Bu süreç yaşam tarzlarının, kültürel kalıpların benzeştiği bir süreçtir. Yeni medeniyetin merkezindeki Batı Uygarlığında üretilen değerler küreselleşmenin iletişim araçları vasıtasıyla bütün dünyaya yayılmaktadır.

 SONUÇ: NE YAPMALIYIZ?

 Ekonomik küreselleşme, kaynakların daha verimli kullanımına olanak verir. İhtiyaçlarımızın sınırsız, kaynakların ise sınırlı olduğu dünyamızda etkin kaynak kullanımı çok önem kazanıyor. Toplumların, yaşam seviyelerini yükseltebilmeleri küreselleşmenin kaynak dağılımında verim artırıcı yönünü çok iyi görmeleri gerekmektedir. Bu sebeple yapısal dönüşümler toplumları bu sürece daha etkin katılmalarını sağlar. Bilgi teknolojilerine yatırımlar, yapısal dönüşüm alanında en önemli adımlardır.

Siyasi küreselleşme, uluslar arası sistemde devletlerin oynadıkları rolle ilişkilidir. Bu rolün en önemli belirleyicileri; ekonomik ve askeri güç alanlarıdır. Dünya ticaretinin önemli paylarına sahip devletler bu siyasi alanda da söz sahibidirler. Ülkelerin tarihsel stratejik önemleri teknolojik gelişme karşısında gerilemiştir. Ülkelerin uluslar arası sistemde manevra kabiliyetlerini artırabilmeleri ekonomik güçlerini olanca hızıyla geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır. Bunun ön koşulu siyasi kültürün hukukun üstünlüğünü hayata geçirmesine bağlıdır.

 Prof. Dr. Sadun AREN, küreselleşme sürecinin doğal bir süreç olduğunu, temelinde de insanların yaşamlarını daha iyi, daha akla uygun düzenleme özlemi ve dürtüsü bulunduğunu düşünmektedir. Ayrıca küreselleşmenin temel sorununu şöyle izah etmektedir. “Küreselleşme insanların ulusal aidiyetlerini işlevsizleştirip onları yalnızlaştırır. Böyle olunca küreselleşme karşısında yapılacak şey bu yeni durumdan zarar görmemeleri, tersine yararlanmalarını sağlamaya çalışmaktır”(1) . AREN alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor:

1- “Kendi aralarında olduğu kadar başka ülkelerin insanları karşısında da geri duruma düşüp ezilmemeleri için eğitim düzeylerini olabildiğince yükseltmek için çaba gösterilmelidir. Bunun bir tamamlayıcısı olarak ülkelerin toplumsal yaşamı olabildiğine demokratikleştirilmelidir.

2- Ancak bulundukları yerde yararlanılabilecek ve bu açıdan küreselleşmeden etkilenmeyecek olan doğal çevre, sağlık tesisleri, spor ve kültür tesisleri, ulaştırma, haberleşme ve benzeri olanaklar özel olarak geliştirilmelidir.

3- İnsanlarımızın kimlik ve kişiliklerini koruyup geliştirmek için küreselleşmesi söz konusu olmayan musiki, dil, sanat ve diğer kültür alanları üzerindeki çalışmalar ön plana çıkarılmalı ve özel olarak teşvik edilmelidir”(2) .

4- Şunu ekleyebilirim: Laiklik ilkesi çerçevesinde dini kimliklerin kendilerini geliştirmesinde, kendilerini ifade etme noktasında özgürlük tanınması. Özellikle dünyamızdaki çatışma kaynağı durumundaki mikro milliyetçilik yönelimlerinin, bir üst kimlik unsuru olan dini kimlikler tarafından kapsamına alması dünya barışı için önemli bir kazançtır.

Dipnotlar:

(1) Sadun Aren, İstihdam Para ve İktisadi Politika, Ankara, Savaş Yayınları, 1998, s.201-202.

(2) Aren, s.202

* Selim Dursun, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Mezunu.


Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org
Macahel Bizimdir İnisiyatifi