» Macahel Bizimdir İnisiyatifi - Macahel'in ve Macahelli'nin Sesi
Anasayfan Yap Favorilerine Ekle E-Posta Tavsiye Et İletişim Player'i Aç Siteyi Kişiselleştir
   
   
   
 

Ana Sayfa

Yazılar

Dilekçeler

Röportajlar

Haberler

Ziyaretçi Defteri

Bağlantılar

Forum

Resim Galerisi

Videolar

Site Üyeleri

İletişim
 
Üyelik Kullanıcı Adı :  Şifre :  Güvenlik :  Hatırla :    
 
 
Forumdaki Son Cevaplar : Macahel Vakfında alicengiz oyunları mı?..(MacahelBizimdir) CHPli Artvin Belediyesi HES Yapıyor..(Mereta) Getirilerini gördükçe HES desteklenecek..(Mereta) HESler Enerji İthalatını Düşürdü..(Mereta) Hidroelektrik Enerji ve Çalışma Sistemi..(Mereta) Macahel’deki Festival Adlı Gösterinin14’..(Mereta) Sözde Çevrecilik..(Mereta) Borçka Köylere Hizmet Götürme Birliği..(MacahelBizimdir) Elektriği Kesilen Köy, Rüzgar Enerjisind..(Mereta) Macahelin Geleceğine Dair Dışarıdan Bir ..(Maralli) Muhalefet Parti Belgelerinde HESler..(Mereta) Yenilenebilir Enerji ve Çevre..(Mereta) MGK Kararlarında HES..(Mereta) HES karşıtlarını fosil yakıt lobisi kışk..(Mereta) Yenilenebilir Enerji Nedir?..(Mereta)
Menü
Tanıtım
Camili (Macahel) Yöresi
Yöre Köyleri
Camili Köyler Birliği
Yöre Tarihi
Yöre Ekonomisi
Yöre Nüfusu
Yöre Yemekleri
Yöre Edebiyatı
Macahel Bizimdir İnisiyatifi
Faaliyetler / Araştırmalar
Yol Sorunu
GEF-II Projesi
Biyosfer Rezervi
Macahel'de Turizm
Macahel Projesi
Organik Tarım
HES Projeleri
Arıcılık
Festival
Yazılar
Köşe Yazıları
Yeni Eklenen 10 Yazı
En Sevilen 10 Yazı
Ziyaretçi/Linkler
Ziyaretçi Defteri
Bağlantılar
Yaşam/Eğlence
Televizyon/Radyo
Oyunlar
MacahelBizimdir.Org
Hava Durumu
Artvin
Ankara
İstanbul
İzmir
MacahelBizimdir.Org
Ulusal Haberler
MacahelBizimdir.Org
İstatistikler
Üyeler
Son üyemiz : macahelli123
Bugün : 0
Dün : 0
Kayıtlı üye : 254
Banlanmışlar : 0
Onay bekleyen : 0
Site sayacı
Bugün Tekil : 261
Bugün Çoğul : 261
Bugün Toplam : 522
Dün Tekil : 1233
Dün Çoğul : 1233
Dün Toplam : 2466
Genel Tekil : 8352144
Genel Çoğul : 8367063
Genel Toplam : 16719207
MacahelBizimdir.Org
» Maral Köyü Muhtarı (MBİ. Onur Üyesi) Hasan ŞİMŞEK

Hasan ŞimşekMaral Köyü Muhtarı (MBİ. Onur Üyesi) Hasan ŞİMŞEK: "Yakamızdan düşsünler, bizi rahat bıraksınlar!"

MacahelBizimdir.Org (MBO.): Öncelikle, bizlere kendinizi tanıtır mısınız? Uzun süredir muhtarlık görevini yürüttüğünüz biliyoruz. Bu bağlamda muhtarlığınız ve diğer yönler dahil kendinizden bahseder misiniz? Halen Maral Köyü muhtarısınız...

28 Aralık 1984’ten bu yana aralıksız muhtarlık... 

Hasan Şimşek (HŞ.): Maral Köyü’nde doğmuşuz, Maral Köyü’nde büyümüşüz. Enerjimizi, gücümüzü Maral Köyü’ne toplamışız, Maral Köyü’nde bitirmeye niyetliyiz. Efendim, ben muhtar olmadan önce de asker hayatımın dönüşünde ticari hayatıma başladım, köy bazında. Köydeki hayvan alışverişinden tutun da tüm diğer zahiri alışverişe kadar. On-onbir yıl boyunca bu şekilde bilfiil ticari hayatım olmuştur. Bu ticari hayatım da çok bir şey kazanmış değilim. Çünkü halkın göstermiş olduğu güvene dayanarak her alışverişimde, vatandaşın ister hayvanında olsun ister diğer şeylerinde olsun, işte malımızı götürün, satın, işimiz hallolsun, getirin, ücretini verirsiniz. Kimse değerinde fiyatını söylemedi. Ben de gittim, mesela 100 liraya satmışsam 100 lirayı teslim ettim. Üç beş kuruş kazanmışsam da çok da bir karım olmadı. On yılım böyle geçti. Ondan sonra, çok genç yaşta, ilçenin en genç muhtarı seçilmiştim. 1984 yılında. Yine komşularımızın, çevremizin baskısıyla, hatta rahmetli Abbas Dursun’un özel teşvikiyle, işte sen bize iyi muhtarlık yaparsın, sana güveniyoruz diyerek ve bu güven dolayısıyla ben bu işe talip oldum, başka bir özelliğim yok. Bana güvendiklerinden, emin olarak kabul ettiklerinden dolayı. Ve 28 Mart 1984’ten bu yana da aralıksız olarak muhtarlık görevimi sürdürüyorum. Halen yörenin en kıdemli, ilçenin de en kıdemli iki muhtarından biriyim. Muhtarlık sürecimiz devam ediyor. İyi mi yapıyoruz, kötü mü yapıyoruz bilemiyorum ama, vatandaş yakamızdan düşmüyor...

MBO.: Şimdi bu girişten sonra, Macahel’deki birtakım gelişmelere değinmek istiyoruz. Malum yöremizde bir kısım gelişmeler yaşanıyor. Eskiden beri yöremiz kendi halinde yaşamını sürdürürken, sanıyoruz 1994’ten bu yana, özellikle Tema Vakfı bağlamında birtakım gelişmeler olmaya başladı. Bu gelişmeleri, tarih sırasına göre, örneğin söz konusu Vakıf yöreye ilk defa ne şekilde gelmiş, kendisini ne şekilde takdim etmiş, sizlerle ne gibi ilişkisi olmuştur şeklinde bir değerlendirme yapar mısınız? Özellikle bu gelişmelerin başlangıcı nedir, sonraki gelişmeleri ayrıca soracağız...

Macahel Tema’nın gelişiyle, yeni keşfedilmiş bir yer değildir!

HŞ.: Efendim bu konuya ben şöyle girmek isterim. Belki çok sonraki gelişmelerden söz etmiş olacağız. Ancak Macahel öyle farklı bir yer ki, Macahel böyle 1994 yılında Tema’nın gelişiyle keşfedilmiş bir yer değildir. Macahel’in tarihi çok eskidir. Macahel vadisi denilen yer, 6 pare köyden ibaret değildir. Macahel 18 pare köyü kapsar. Bir tarafı Şavşat, doğuya bağlayan ucuyla, sahili Batum olan bir arada, uzun bir vadidir. Bu vadi de denizi doğuya bağlayan bir kervan yolu geçişine sahip bir yerdir. Onun için Macahel’in tarihi Tema’yla falan başlamamıştır. Dünya durdukça burası bir kervan yolu olarak varolmuştur.

MBO.: Yani Macahel’de bundan önce de birçok gelişmeler olmuştur...

HŞ.: Evet, değişik zamanlarda birçok gelişmeler olmuştur. Bakınız bir misal vereyim, belki inanmayacaksınız, biraz da gülümsetecek bir şey... Doğudan Batum’a hastanelere, doktorlara giden insanlar bu vadiden geçerlerken, bizim ailemiz, Bekirbayraktaroğulları’nın bulunduğu yer bir han özelliğindeymiş. Misafir olarak kalınan, emanetlerin bırakıldığı, saklandığı bir yermiş. Yani bu emanetçilik bana bu anlamda dedemden intikal etmiş...  Bir bay-bayan, bir yaşındaki çocuklarıyla birlikte hastaneye gidiyorlarmış, Batum’a. Şavşat vadisinden gelerek. Geçerken, babaannemlerde kalırlar ve çocuk sıtma olmasın, hastalanmasın Batum’da diye, çocuğu babaanneme emanet ederler. Batum’dan, hastaneden dönüşte, Macahel’e uğramadan, Maradit vadisinden, Borçka’dan çıkarlar, oradan evlerine giderler. Çocuk kalır, babaannemin yanında, yedi yaşına kadar. Yedi yıl sonra babası gelir, çocuğunu götürür. Yani demek istediğimi anlıyorsunuz sanırım. Macahel geçmişte bu kadar ilginç, işlek, şu anda tasavvur edilemeyecek nitelikte bir hayat yaşamış. Tabi bu anlattıklarım daha benim doğmamdan önceki, çok eski dönemde yaşananlar. Ben yedi yaşımda, komşularımla birlikte bir ılıcaya gittim, romatizmadan dolayı. Şavşat vadisinde bir ılıcaya. Oraya gittiğimde, kalabalığın arasında 90 yaşlarında bir ihtiyar gelerek, dedi ki Macahel’den, Maral’dan (Mindiyet’ten) kimse var mı? İşte benim için bu çocuk var dediler. Babamın ismini sordu ve beni kucakladı, evine götürdü. Yani o derece burası işlek, bilinen, önemli bir yerdir. Onun için kimse burayı keşfetmeye kalkmasın. Macahel yeni keşfedilmiş bir yer değildir. Macahel tarihi ipek yolu üzerinde kurulu bir vadidir.

MBO.: Peki bu grup, Tema grubu, ilk olarak sanıyoruz sizlerle de temasa geçtiler. Bu gelişmeyi anlatır mısınız?

Macahel kendi imkanlarıyla anavatanından kopmamıştır...

HŞ.: Yine öyle başka gelişmeler olmuştur ki farklı zamanlarda onlara değinmeden geçemeyeceğim. Belki sizlere de faydalı olacak, yöre gençlerini aydınlatacak bu konuyu bilmeleri. Şimdi, Camili bölgesi, Cumhuriyet tarihinden önce, Batum bizim olduğu zamanlarda, bizim derken Osmanlı’yı kastediyorum, burada Osmanlı İmparatorluğu’nun yüceliğini de hatırlamak lazım, Macahel apayrı bir konumdaydı. Cumhuriyet tarihinde, Macahel’in 18 pare köyünden 6 köyü Türkiye Cumhuriyeti’nde kalmayı becermiş, ana yurdundan koparılmamayı kendi imkanlarıyla sağlamıştır. Dininden, inancından, bayrağından, devletinden koparılmayı hiçbir şekilde kabul etmemiştir. Koskoca Sovyetler Birliği 40 yıl boyunca uğraşmasına rağmen ana yurdundan koparılamamış bir yerdir. Macahel’in konumu bu yaşananlarla birlikte düşünülürse çok daha iyi anlaşılacaktır.

Yörenin kapalı alan olarak kalması nedeniyle çok acı şeyler yaşanmıştır

 Yöre bu haliyle kapalı bir alan olarak kalmıştır. 70 yıl açık cezaevi özelliğini taşımış, tuzsuz çorbalar kaynatılıp içilmiştir yıllarca, gazsız, karanlık geceler sabah edilmiştir. Hatta o 18 pare köyü birlikte, karşı tarafta kalan insanları tanıyan insanlarımız bir avuç gaz, tuz için karşı tarafa gitmiş, hayatını kaybetmiş insanlarımızı vardır, sınır ötesinde. Bunlar çok acı şeyler. Şimdiki gençlerimizin inanması zor ve güç olan şeyler.

Macahel’in ana yurdundan kopmasına izin vermeyen atalarımızın haklılığı şimdi daha iyi ortaya çıkıyor

 1960’lı yıllarda Camili Köyü merkezine kadar karayolu yapılmıştır. Bu insanımızı önemli ölçüde rahatlatmıştır. Bu sefer, burada, yol açılmadan önce birtakım mahrumiyetler içinde olan insanlar, kendi imkanları ile Borçka’ya gitmenin yollarını bulmuş, patika da olsa yollar yapmıştır. Daha sonra da araç yolu yapılmıştır. Borçka’ya irtibat tam olarak sağlanmıştır. Bu arada çok ilginç, acı şeyler de olmuştur. Yolda hastasını götüren, belki hayatını kaybeden insanlar olmuştur. Hastayı götürürken hastalanmış geri dönmüştür. Hatta gencecik, okumuş, tayini gelmiş, görev yerine giden insanlarımız dağlarda kurda kuşa yem olmuş, şehit de vermişizdir. Şimdi de Allah’a çok şükür ki, büyük ülkemiz, devletimiz sayesinde, o dönemde Macahel 6 pare köyü ana yurdundan koparmayan atalarımızın haklılığı şimdi daha iyi ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu hususları düşünenler meseleyi çok daha iyi anlayacaktır.

Eksikliklerimiz olsa da birçok yere oranla iyi durumdayız, daha iyi olacağız

 Günümüzde de bazı eksikliklerimiz olsa da yöremizin birçok İç Anadolu Bölgesindeki köylerimizden çok daha iyi halde olduğunu, bundan 40-50 sene önce yöreden giden insanlarımız, buraya geldiklerinde ifade ediyorlar. Yöredeki gelişme ve ilerlemeyi, yöreden çok önceleri giden bu insanlarımız bizzat müşahede ediyorlar. Ancak bütün bunlara rağmen biz sabit kalmak istemiyoruz, birtakım mahrumiyetlerimiz var. Buradaki ürünlerimizi değerlendirmek istiyoruz, bazı gelişmelerin olmasını istiyoruz. Gençlerimizin % 80’ni eğitim görüyor. Yaşlılarımız da gençlerimize destek olmak için işte bir şeyler yapmanın peşindeyiz. Buradaki değerlerimizi, buradaki insanlarımızın lehine dönüştürmek için, Türkiye Cumhuriyeti ekonomisine de katkıda bulunmamız için gayretler içinde, bir arayış içindeyiz. Hiçbir zaman yerimizde durmayı düşünmemişiz, hep bu memleketin hayat standartlarının yükselmesini düşünen insanlarız, Macahel insanını böyle düşünmek gerekir. Tepelerden yöreye baktığınızda burası bir çanak gibi görünür, burada yaşayan insanlar nasıl olur ki diye düşünülebilir. Ben de diyebilirim ki dünyanın, böyle mahrum yerlerinde yaşayan insanların içinde en açık gözlü, en ileri insanları diyebilirim insanımız için. 

Orman istihsalinin durdurulmasını talep ettik, Tema’nın gelişi bununla bağlantılı...

 Bu arada 1994 yılında Tema Vakfı’nın  bir girişimi oldu. Bu girişim neden oldu derseniz, bu da çok önemli bir konu. Bu da yine bizim girişimlerimiz neticesinde olan bir şeydir. Bunu da şöyle kısaca açıklayayım. Biz burada doğa tahribini istemedik, orman kesimini istemedik. Devletin orman istihsalini yapmasını talep etmedik. Talep etmediğimiz gibi, kendiliğinden yapmış olduğu istihsali durdurmayı ve hatta yapılan damgaları iptal ettirmek istedik.

MBO.: 6 köy bazında mı oldu bu girişim?

HŞ.: Ben Maral Köyü muhtarlığım yanında, yıllarca Maral Köyü kooperatifi başkanlığını yaptım. Bu görevi yaparken, çok da farkında olmadan, haşere bulaşmış ağaçların damgalanmasını ve insanların lehine kullanılmasını talep ettim. Ağaçları damgalatıp kesime başladığımız zaman, bir tane ağacı kestirdik vatandaşa, oradan üç-beş kuruş alacağız diye, ama öte yandan sağlam bazı ağaçları da zayi ettik. Bu gibi olaylardan sonra ağacın yerinde çürümesinin her açıdan daha faydalı olacağının farkına vardım. Bu nedenle damgaları da iptal ettirdim. Daha sonra çevre köyleri, 6 pare köy bazında, bu doğayı, ağaçları koruyalım, bu bizim menfaatimize düşüncesiyle, Orman İşletmesinin başlattığı kesimi durdurması için hem yazılı hem şifahi müracaatlarımızı yaptık. Daha doğrusu bu yönde baskı yaptık, değişik gerekçelerle.

MBO.: Yani Orman İşletmesi bunların kesimini istiyordu, sizler...

İstihsalin durdurulması için Ankaraki bir derneğe gittik

HŞ.: Evet Orman İşletmesi yasal olarak bunun kesimini gerçekleştirecekti. Biz bu konuda ayrıca Ankara’da bulunan ormancılığa ilişkin bir dernekle görüştük.

MBO.: Ankara’ya niçin gitme ihtiyacı duydunuz, Borçka veya Artvin’de sorun çözülemez miydi?

HŞ.: Borçka’da başvurularımızı yaptık. Ankara’da söz konusu derneğe gittik.

MBO.: Bu dernek, Yücel Çağlar’ın başkanlığı yaptığı Kırsal Çevre Sorunlarını Araştırma isimli dernek mi?

HŞ.: Evet, bu dernek...

MBO.: Peki bu dernekle nasıl bağlantıya geçtiniz? Borçka’dan bir yönlendirme vs. mi söz konusu oldu?

HŞ.: Evet, şöyle gelişti. Biz Borçka Orman İşletmesi’ne istihsalin durdurulması için müracaat ettiğimiz zaman, işletme bize bu konuda kolaylık göstermedi. Biz yasal olarak istihsalimize devam ederiz dedi. Bu arada biz Orman Genel Müdürlüğüne yönelik dilekçe yazdık. 15-16 sene önceki bir dilekçe. Dilekçede ormanların yasakçılıkla, jandarmayla korunamayacağını belirttim ve ormanın korunmasındaki en başarılı kültürün Camili-Macahel insanında mevcut olduğunu ifade ettim. Bu husus ayrı bir tartışma konusu ve bu hususta tartışmak isteyen herkesle bunu tartışmaya hazırız. Efendim, bize dediler ki Borçka’da, Ankara’da böyle bir dernek var dediler. Ben Yücel Çağlar’ı buraya geldiğinde görürdüm. Ankara’ya gittiğimde derneğin başkanının da kendisinin olduğunu gördüm.

MBO.: Yani sizin ziyaretinizden önce de kendisi buraya geliyor muydu?

Ankara’dan döndüğümüzde karşımıza Tema çıktı, bu durum söz konusu dernekle irtibatlı gözüküyor...

HŞ.: Evet. Ormancılıkla ilgili araştırma için gelmişti. Oraya gittiğimizde, teklifimizi kendilerine ilettiğimizde, bunu gayet güzel karşıladı. Bu konuda destek olacağını söyledi. Ormancılıkla ilgili yasalar çerçevesinde bize bazı formüller gösterdi, yardımcı oldu. Biz bununla ilgili müracaatımızı orada yazılı olarak yaptık ve geri döndük. Geri döndüğümüzde karşımıza, ikinci sene miydi, aynı sene miydi hatırlayamayacağım, Tema çıktı. Yani bu artık bu dernekle irtibatlı gözüküyor. Biz bu niye oldu, böyle bir irtibat nasıl oldu da demiyoruz.

MBO.: Peki ilk olarak kimler geldi, şahıs olarak bu gruptan?

Macahel’de Tema Vakfı Başkanı Nihat Gökyiğit ile  karşılıklı yapılan konuşmalar....

HŞ.: Buraya Hayrettin Karaca Bey geldi. O zamanki Tema Vakfı Başkanı. Nihat Beyle birlikte geldiler. Camili’ye bizi çağırdılar. Kalabalık bir medya topluluğu ile gelmişlerdi. Araştırmacılar falan da vardı. Camili’ye gittik biz. Camili’den yukarı bizi arabalarına aldılar. Kim önerdi bilemiyorum, özellikle bizlerle görüşmek istediler. Arabayla yukarı gelirken ben bunlara devamlı bir şeyler sordum, görüşlerimi ifade ettim, aynen şu an yaptığımız röportaj tarzında. Bunların amaçlarını anlamak istedim. Camili’ye ilişkin sordukları detayları anlattım.

Gökyiğit’le eskiye dayalı aile dostluğu...

 Nihat Gökyiğit’in dedesi mi babası mı bilemem, bunlar aslen ceviz tüccarıymış, çok eskiden Artvin’de. Bizim de Camili yöresinde en çok ceviz üreten aileler (Dursunlar, Bekirbayraktaroğulları, zaten bunlar amca çocukları oluyor) olarak, babamla ceviz alışverişinden dolayı bir yakınlıkları, aile dostlukları varmış. Buna istinaden dedim ki, Nihat Bey, siz Camili’ye belki ilk defa geliyorsunuz. Siz bize bir şanssınız dedim. Benim babam zamanında büyük miktarlarda ceviz üretirmiş. 100-150 pt cevizi babam üretirmiş o dönemde, 100-150 pt cevizi bizim Dursunlar üretirmiş. 300 pt civarında bir cevizi, babanıza mı dedenize mi artık bilmiyorum, bir Hasan Ağa varmış, size verirlermiş dedim. Bir aile dostlukları varmış. Hatta Hasan Ağa dediğim kişi, Artvin’den babamla birlikte, o zamanın şartlarıyla Macahel’e gelmiş, bizim evde bir hafta kalmış bir insandır. Siz dedim bizim tamamen bir aile dostumuzsunuz. Sizin buraya gelmeniz çok büyük bir şans, büyük bir tesadüf dedim. Ne bakımdan muhtarım dedi. Cevaben dedim ki, o dönemde ceviz alış verişi vardı, ben çok küçük yaşlardaki bu alış verişi şu anda hatırlayabiliyorum dedim. Gogitoğlu Artvin’de milyona bayrak astı şeklindeki sözleri hatırlıyorum dedim. Şimdide sizinle karşılaşmak bu bakımdan bir şans dedim, inşallah Macahel’e bir fayda getiririz dedim.

Macahel’de fındığa ağırlık verilmesi halinde ormanların açılacağı düşüncesi çok yanlış!

O tarihlerde ön planda, maddi girdi olarak ceviz gündemdeydi, kimin cevizi varsa üç-beş kuruş da olsa bir geliri, sırtında gömleği vardı, bizimkilerin de o dönemden gelen zenginliğinin kaynağı cevizdir, hayvancılıktır dedim. Bunları anlattım kendisine.  Şimdi de dedim, ilk planda fındık var. Ordu, Giresun fındık yatağı olmasına rağmen, Ordulu, Giresunlu, Borçkalı gelir, Macahel fındığını alır, 20-30 bin lira kilosunda fazla vererek. Böyle randımanlı, özel bir fındığımız var dedim. Tamamen natürel yetişen bir fındık. Bunu değerlendirmek isterim dedim. Sizlerden talebim bu olur dedim. Ne yapabiliriz dedi. Dedim ki bir fabrika, atölye kurarsak, 20-30 kişiye de bir istihdam sağlarız, hem buradaki fındığın tanıtımını yapmış oluruz hem de özel olarak üretmiş oluruz. Biraz düşündü, dedi ki olmaz muhtarım dedi. Neden olmazmış dedim. Dedi, biz fındığa ağırlık verirsek, siz ormanları açarsınız bunun için, orman tahribatı olur dedi. Dedim, efendim biz ormanları sizlerden daha fazla seviyoruz. Siz orman görmeden, orman arıyorsunuz, biz ormanların içinde yaşarken ormanları seviyoruz dedim. Biz ormanların kıymetini sizden çok daha iyi biliyoruz, bizim zaten açık alanlarımız kendiliğinden orman haline geliyor dedim. Tarlalarımız dahi ormanlaşıyor dedim. Böyle bir düşüncenin, endişenin yanlış olduğunu söyledim. Hatta biraz önce değindiğim, orman istihsalinin durdurulmasına ilişkin müracaatlarımızı anlattım. Yerine göre bir çuval un alacak parası olmadığı halde orman istihsalinin durdurulmasını istemiş insanlarız dedim. Ormanları sizlerden daha çok sevip koruduğumuzu kanıtlamaya hazırız dedim. Ta Sovyetler Birliği sınır taşına kadar her ağaç sahiplidir, açık bir alan yoktur dedim.  Evini yaparken dahi insanlar gidip başkasının yerinden en ufak bir şey kesmez dedim. Ben 17 sene önce Orman Genel Müdürlüğüne yazmış olduğum yazıyı da bu gerçeğe dayanarak yazdım ve buradaki kültür örnek alınırsa, Türkiye bir yana, Dünyada ormanların korunmasında bir model olacağını vurgulamak isterim dedim. Olmaz dedi. Ben de biraz kızdım.

Siz bu memleketi tanımıyorsunuz, üç-beş sene sonra gelin ve orayı görün dedim...

Uzun zaman bir şey sormadan evimize kadar geldik. Geldiler buraya, böyle balkonda oturduk. Karşıda küçük bir heyelan olmuştu. O heyelanı eliyle gösterdi. Muhtarım buna bir şey demiyorsun dedi. Efendim hiçbir teklifimizi kabul etmiyorsunuz, ne diyebilirim dedim. O heyelanı, erozyonu nasıl önleriz dedi. Güldüm. Dedim ki efendim...

MBO.: Bunları Nihat Gökyiğit mi diyor?

HŞ.: Evet Nihat Gökyiğit, Hayrettin Karaca, emekli paşa Kemal Yavuz ile birlikte oturuyorduk. Dedim ki, bakın siz o erozyonu asla dikkate almayın, siz bu memleketi tanımıyorsunuz. Beş sene sonra buraya gelirseniz, orasını ağaçlık olarak görürsünüz dedim. Buranın tabiatı, iklimi böyledir. Burası kendi kendini yeniler, sizlerin, bizlerin bir şey yapmasına gerek yok dedim. Hatta vakıf olarak Tema’nın burada yapacak bir şeyi yoktur dedim. Yani doğanın korunması konusunda faaliyet olarak yapacağı bir şeyi yok burada dedim. Buradaki insanlar Tema’nın çok çok öncesinde bu koruma düzenini kurmuşlar, bu programı yapmışlar dedim. Tekrar orayı gündeme getirdi. Dedim, siz üç-beş sene sonra gelin ve orayı görün dedim.

Buraya bir fayda sağlamak istiyorsanız, elektrik enerjisi üretelim, ağaç kesmeyelim

Başka ne yapabiliriz muhtarım dedi. Bunları anlatmam belki sizleri biraz meşgul edecek, ayrıntı olacak ama söylemek zorundayız bunları. Efendim, siz dedim, Tema olarak zengin bir kurumsunuz, gücünüz belli, gerek siyasi gerekse ekonomik olarak. Siz dedim, buraya bir fayda sağlamak istiyorsanız, biz kışlık odun yakmak zorundayız dedim. Bu odun dolayısıyla, zorunlu olarak da olsa ormanlarımızı tahrip ettiğimiz düşünüyoruz dedim. Bunu önlemek isterim dedim. Bir talep daha getireyim, talep sunmayacaktım ama madem teklif ettiniz söyleyeyim dedim. Ne yapabiliriz dedi. Enerjiyi burada üretelim dedim. Bizim burada ilk elektrik yüksek mühendislerimizden, yakın akrabamız Süleyman Karagülle Beyefendi elektrik mühendisimiz var. Kendisi, bundan 30 sene önce, zaman gelirde Macahel’de elektrik üretilirse, hem Macahel’in korunması için hem Macahel insanının faydası için hem de nakil suretiyle diğer yerlerin elektrik ihtiyacı için çok önemli olacaktır demiş, böyle bir tavsiyede bulunmuştur. Böylece bu tavsiyeyi de hayata geçirmiş oluruz. Hem de orman tahribatını önlemiş oluruz dedim. Elektriğimizi burada ürettikten sonra, hiçbir insanımız baltasını alıp, bu nedenle ağaç kesmek istemez, böyle bir zahmete girişmez dedim. Bu çok büyük bir önem arz etmektedir. Buranın doğası için gerçekten, içten bir şey düşünüyorsanız, elektriğimizi burada üretmek zorundayız dedim. Ücretsiz veremezsek, düşük bir ücretle, maliyetiyle vatandaşa verelim dedim. Efendim, orada hemen Tema Vakfı sekreteri bir bayanı, adını hatırlayamayacağım, Güler olması gerekir, çağırdı. Dedi ki bunları not alıyor musunuz dedi. Orda birkaç kişiye daha, muhasebeci olsa gerek, talimat verdi. Genel, kabaca bir hesap çıkarttı.

Ceviz fidesi konusunda araya rant hesapları yapanlar girdi, bilimsel çalışma yapılmadı

Bunun üzerine bir iki üç kalem daha istedi. Dedim ki, siz madem fındığımıza destek vermediniz, o zaman sizin atalarınızın ticarete başladığı ürün olan cevizden bahsedeyim dedim. Ceviz verin bize, fide sağlayın dedim, açık alanlarımızda ceviz dikip, ceviz üretelim dedim. Ne kadar ceviz gerekli dedi. Dedim ki en basitinden bir on bin kök sağlarsanız, 6 pare köyde dağıtırız. O zaman adaleti siz sağlayacaksınız, siz bunun dağıtımını yapacaksınız dedi. Üstlendim. Bu konunun çok da ayrıntısına girmek istemiyorum. Çünkü araya çok değişik kişiler, değişik rant hesaplarını yapan kişiler girdi. Bu cevizin, fidenin maddi hesabını düşündüler. Ondan dolayı kendi ellerine bir şey geçmeyeceği düşüncesiyle, daha sonra yapmış oldukları birçok istismarın benzerini orada da yaptılar. Bu konuyu burada kapatmak isterim. Yani buna bilimsel birtakım gerekçeler getiriyorlar ama, bu bilimsel çalışmaları gerçekten cevizden anlayan insanlarla yapmadılar. Bunu da ispatlarım gerekirse, ama bunun detayına da girmiyorum artık.. Bıktım çünkü bu tür eleştirilerden.

150 milyarlık yatırım yeterliydi

Sonuç olarak bu elektrik üzerine bir hesap çıkardılar, iki üç kalem daha bir şey talep ettik, işte ulaşım, pasavan olayı. Pasavan konusunda 1992’de bir girişimde bulunduk, insanların bir güvencesi oldu. Kışın psikolojik olarak insanlarda bir rahatlama oldu, bir geçiş imkanımız var düşüncesiyle. Bunların hesabı yapıldı ve dediler ki o zamanın parasıyla, 150 milyar civarında bir yatırım gerektiğini bize söylediler. Buna mı minnet ettin muhtarım dediler bize. Dedim ki şu size, hiç gelen 150 milyarlık yatırım bize, bir aydınlıktır, bir refahtır, seviyenin, çıtanın yükselmesi, bir gelişmedir dedim. Bu hiç problem değil dedi, Yusufeli’de hidroelektrik santrali var, biz o santrali almaya çalışalım ve burada bunu üretelim, yapalım dediler. Biz teşekkür ettik.

Ceviz konusunda Ankara-Polatlı ile Macahel’i karşılaştırdılar!

Daha sonra ceviz gündeme geldi. Bize, efendim Ankara Polatlı’da ceviz ekmişler, burasını Macahel ile karşılaştırdılar. Oysa Macahel ile Polatlı’nın uzaktan yakından alakası yok, iklim şartları, yaşam şartları bakımından karşılaştırılamaz yerler. Bunu vurguladım kendilerine. Yani Ankara’da kavak ağacı dışında ağaç mı var doğa yapısı olarak da bunu Camili ile karşılaştırıyorsun? Orman görünümündeki karşıdaki tüm cevizlikler, uzun yıllar önce dedelerimiz tarafından dikilmiş ve durumu ispat ediyorlar dedim. Bunun fazla da ayrıntısına girmeyeceğim. Bu konularda girişimler başlamıştı. İlk girişim yaptığımız konular bunlar olmuştur.

MBO.: Bunların yanında bir de arıcılık konusunda bu grubun girişimleri oldu. Bu seneki festivalde dağıtılan yazıda da söz ediliyor bu konudaki girişimler... Bu konudan bahseder misiniz biraz?

HŞ.: Arıcılık konusu şöyle...

Bizi küçümsediler, dediklerimizi kaale almadılar, bildiklerini okumaya başladılar...

MBO.: Bu arada sizin bu talepleriniz kabul edilmeyince, sonraki faaliyetler bağımsız olarak mı gelişti?

HŞ.: Şöyle giriş yapmak isterim. Şimdi bunlar, küçük yayla dediğimiz yerden Macahel’e baktıklarında, akıllarından şöyle bir şey geçmiş olmalı ki, -tavırlarından bu anlaşılıyor- biz bugüne kadar nerdeydik ki burayı bulmamışız. Yani bu kadar mahrum bir yerde yaşayan insanların neye aklı keser? Burayı biz şimdiye kadar ele alsaydık da burayı bir milli park mı yapardık, bir ticari rant, kazanç yeri mi yapardık, artık böyle düşünmüş olmaları gerek ki, bizim taleplerimizi fazla kaale almadılar. Kendi bildiklerini okumaya başladılar. Şimdi, yani nasıl desek, o kadar farklı şeyler, gelişmeler, o kadar hesap değiştirmeler oldu ki, yani bunu ezbere anlatmak da zor.

Kafkas arısını Tema bir yerden bulup getirmemiştir, bu bizim zenginliğimiz, varlığımız

MBO.: Arıcılık konusu?

HŞ.: Arıcılık konusuna gelince, arıcılığı da buraya ne Tema getirmiştir ne de biz getirmişizdir. Arıcılığı da dedelerimiz getirmiştir. Camili’de yerleşim kurulmuş, arıcılık başlamış. Öyle zamanlar olmuş ki bazı hastalıklardan, ağır kış şartlarından dolayı geçmişte, çevrede arı kalmamış, ormanda, işte ağaç kovuklarında yaşayan arılardan tekrar arılar türetilmiştir. Bu doğa, arısıyla, biyolojik çeşitliliğiyle, tüm doğa zenginliğiyle hepsi birbirini tamamlıyor. Burada insan gücüyle oluşan bir şey yoktur. Yani bunu da Tema getirmemiştir. Yani Kafkas Arısını Tema bir yerden getirip buraya yerleştirmemiştir. Bu bizim zenginliğimiz, bizim varlığımız. Tema gelmeden önce, buradan arıyı Papart yaylalarına götürüp de otlatmak isteyen insanların, bir daha o arıyı geri getirmemelerini jandarma kanalıyla önlediğimiz zamanlar olmuştur. Yani Kafkas arı ırkının korunmasını çok önceleri bizler yapmışız zaten. Ancak hiç mi bir şey yapmadı, birçok şeyler de yaptı Tema Vakfı...

Tema teknik bilgi getirmiştir, ama teknik elemanlarının rant hevesleri aramızı açmıştır

Ana arıyı 1970 yılında ben üretmişimdir. Bu üretim birkaç taneyle sınırlı olmuştur, ihtiyacımız kadar. Ana arının bu kadar geniş pazar ağının olduğunu bilmiyorduk. Bunu sağlamıştır. Teknik olarak ana arı üretimini geliştirmiştir. Teşekkür ederiz. Yani yapmış olduğu iyi şeylere teşekkür etmesini de biliriz. Fakat ana arıyı Tema’ın bir yerden getirip de bize emanet ettiği doğru değil. Ama bu konuda teknik bilgi getirmiştir. Teknik bilgileri bize teklif ederken de bu konuda görevlendirdiği bazı teknik elemanların, aşırı bir rant sağlama hevesleri, girişimleri Tema ile aramızı açmıştır.

MBO.: Bu önemli bir nokta. Yani Tema’nın arıcılık projesinde başarılı olamamasının altında bu mu var?            

Tema, elemanlarının rant hesaplarını bizden önce görseydi, bizi arkasına almış olacaktı

HŞ.: Arıcılık projesini bizlere kabul ettirememesinin, hiçbir projesine destek görememesinin sebebi bizlerin bazı şeyleri erkenden görmemizdir. O rant girişimini hemen ortaya koyup, birtakım rant hesaplarını yapıp, bizim bu konuda hiçbir şeyin farkına varamayacağımızı düşünen insanları, Tema bizden önce anlamış olsaydı bizi arkasına almış olacaktı. Tema’dan önce biz bunu fark ettik. Şimdi belki Tema da bunun farkındadır.  

MBO.: Yani asıl olarak bu konudaki muhalefetin nedenleri Tema’nın çalıştığı arıcılık uzmanları mı?

HŞ.: Arıcılık uzmanlarının hemen rant hesaplarına girişmeleri. Onu biz Tema’dan önce anladığımız için Tema bizleri arkasına alamadı...

MBO.: Tema’nın bir de turizm faaliyetleri var. Bu bağlamda yaptığı bir bina var ve düzenlediği turlar var. Öncelikle böyle bir binanın yapılmasını nasıl karşılıyorsunuz, betonarme olması ve özellikle birinci derece askeri yasak bölge içinde bunun gerçekleştirilmesinin yasallığı...

Tema turizm yapmıyor, tur yapıyor...

HŞ.: Şimdi efendim şöyle bir durum var. Şunu hemen düzeltelim ki Tema turizm yapmıyor, tur yapıyor. Tema tur yapıyor. Tema eğer turizm yapıyor olsaydı, turizmi zaten biz önermiştik. Tema ilk geldiğinde ilk önerdiğimiz konulardan biri de turizm idi. Burada dağ turizmi olabilir, yayla turizmi olabilir, çeşitli turizm şekilleri olabilir dedik. Ancak burası askeri yasak bölge olduğundan dolayı, -askeri yasak bölge olması aslında bizim yıllarca faydamıza olan bir konudur, bu arada askeri yasak bölgenin daraltılması beni üzen bir gelişmedir- turizm değil de bunlar hemen tur konusuna geçtiler.

Camili’deki Tema binası, yöre doğasına, mimarisine uygun değil

Tur projesini, programını yaptılar. Bunu yaparken de tura katılacak kişilere yedirilecek yemekten, akşam yatacakları yere kadar, bunu Antalya’daki üç, dört yıldızlı otel gibi düşünerek, oraya da bir otel yaptılar. Buranın mimari yapısını bozdular. Macahel bölgesi 6 pare köydür. 6 pare köyü kapı kapı gezelim, bir tane ona benzer bir yapıyı bulursanız, Tema’nın haklı olduğunu söyleyeyim. Yörenin doğasına, mimari yapısına uygun olmayan bir şey yaptılar.

Turizm konusunda yapılanlar vatandaşın lehine olmamıştır

Tutumları da vatandaşın, yerel halkın faydasına yönelik değildir, turizm konusunda. Yerel halkın lehine dönüştürülmesi için ben, sayın Nihat Bey olsun, Ümit Gürses paşa olsun, kendilerini kişi olarak saygıyla, sevgiyle karşılarım, benim evime gelerek burada 3-4 saat tartıştığımız zamanlar olmuştur. Mutabık olduğumuz konular olmuştur ve ayrı düştüğümüz konular da olmuştur. Sonuç olarak buradaki vatandaşın lehine olmamıştır yapılanlar.

Binanın yapımında, burasının askeri yasak bölge olması akıllarına bile gelmedi!

Askeri yasak bölge konusuna gelince, bunlar çok hızlı bir şekilde bunu yaptılar, askeri yasak bölge akıllarına bile gelmedi. Sonra, bilimsel araştırma binası olarak izin alınarak bina yapılmış, o bina turizm amaçlı olamaz aslında.

MBO.: Peki turizmin yöre doğasına ve kültürüne etkisi konusunda ne düşünüyorsunuz?  İşte turistler geliyorlar, buradaki yiyecekler yerine yanlarında getirdiklerini yiyor ve ambalajını bilinçsizce çevreye bırakıyorlar veya kültürel olarak yörenin örf-adetlerine aykırı birtakım tavırlar söz konusu. Siz de turizmi önerdiğiniz için özellikle sormak isteriz.

Biz kontrol altında, örf ve adetlerimizi zedelemeyecek turizm istedik

HŞ.: Biz turizmi önerdik ama turizme biz hazırlanmalıydık. Turizme biz hazırlanmalıydık, turizmi ondan sonra yapmalıydık. Böyle birilerinin para kazanması için, şirketlerin tur düzenlemeleri için değil. Turizme biz hazırlanmış olsaydık, turizmin şartlarını Turizm İl Müdürlüğü nezdinde anlaşmalar, görüşmeler, eğitimler yaparak belirleyebilirdik. Biz kontrol altında bir turizmi talep ettik. Örf ve adetlerimizi zedelemeyecek turizmi istedik. Örf ve adetlerimizi, internet sitelerinde, gazetelerde, televizyonlarda ortaya koyarak, bunları kabul eden bir turizmin olması veya gelenlerin bunlara saygı göstermeleri, bizim gelenlere adapte olmamamız değil. Bunun da yerel yönetim, yerel insanlarla birlikte gerçekleştirilmesini düşündük. Ancak yerel insanların bunu yapması uygun görülmedi, çünkü oradaki rant hesapları farklıydı. Bir de halen bu konudaki endişeler devam ediyor. Düşüncelerimizin haklılığı ortaya çıkmaya başladı. Çünkü bu şekilde düzenlenen turların hemen ardından buradaki doğanın kirlenmesi başlamıştır. Bunlar çok önemli konulardır.

Macahel halkı turizmden bir şey kazanmış değil, aksine bu konudaki faaliyetler onur kırıcı...

MBO.: Şimdi şöyle bir iddia var. Bu turizmden, arıcılıktan Macahel halkına ekonomik girdi sağlanmıştır deniyor. Gerçekten böyle bir girdi söz konusu mu, Macahel halkı bu turizmden ne kazandı?

HŞ.: Macahel halkı turizmden hiçbir şey kazanmış değildir. Üç beş kişi, çok cüzi bazı şeyler elde etmiştir. Bir de turizm konusundaki faaliyetler, bizim gururumuzu kıran, onurumuzu zedeleyen nitelik göstermiştir. Biz 40 yıl boyunca gavur boyunduruğu (Sovyet-Rusyanın) altında kalmış insanlar olarak boyun eğmemişizdir, atalarımız boyun eğmemiştir. Kendi örf ve adetlerini, kültürünü asla zedeletmemiştir. Ancak şu anda biz zedelenmiş insanlarız. Siz diyor, adeta 100-150 yıl önce atalarımızın yaşamış olduğu şartları bize sunarak, siz onların bavulunu taşırsınız, eşyasını taşırsınız, at besleyin deniyor. Dokuz ay hayvanı beslersiniz, sırtınızda ot çeker yedirirsiniz. Dokuz ay sonra da iki aylığına turist geldiği zaman 50-100 dolar alıp, bundan yararlanırsınız. Bize böyle öğütler verildi. Onurumuzu zedeleyen öğütler bunlar... Bunları çok daha ayrıntılı anlatabilirim.

MBO.: Bir de şu ana kadar hep Tema’yla bağlantılı gerçekleştirildiği için bu noktada festivalleri sormak istiyoruz. Şu ana kadar 5 festival düzenlendi. Bu festivalleri nasıl buluyorsunuz, gerçekten bunlar Macahel’in festivalleri mi, yoksa birtakım yazılarda da belirtildiği gibi Tema’nın, faaliyetlerinin şovunu yaptığı bir festival mi, özellikle halkın katılımı, muhtarlara konuşma izni verilip verilmemesi gibi hususları değerlendirir misiniz? Bu konudaki görüşleriniz neler, sizce ne şekilde olmalı?

Camili’de yapılan festivaller, Macahel insanının festivali olmalıdır, belli kurumların reklam alanı değil

HŞ.: Şimdi biz isterdik ki bu tür faaliyetler konusunda bize ders vermek, öğüt vermek isteyenler, bizden daha aydın olsunlar. Önümüzde olsunlar, biz arkalarından gidelim. Biz, bunlardan ders almak isterdik. Ama maalesef, bizden çok çok geride olduklarını gördük. Bu açıkça söylemek isterim, kim üstüne alırsa alsın. Camili’de yapılan festivaller, Macahel insanının festivali olmalıdır. Macahel’de yaşayan veya buradan giden Macahellilerin festivali olmalıdır. Biz bunu böyle arzulardık. Bu düşünceyle bu hususta büyük destek vermiştik. Bir baktık ki ilk festivallerden başlayarak, festivaller belirli kurumların reklam alanı halini aldı. Bu da bizi çok kırmıştır.

Festivalde konuşma talep eden muhtarlara muhtarlar ne konuşacak, muhtarlar ne bilir dendi

Hatta sonraki bazı festivallerde, muhtarların da kendi sorunlarını, buradaki kültürlerini, zenginliklerini, -bir muhtar demek Devletin oradaki temsilcisi, oradaki insanların hem idarecisi hem de bir anlamda her şeyi, dert babası, o insanların ön planda tuttuğu kişidir- anlatması için, bunlardan bir konuşmacının da orada Camili-Macahel adına bir konuşma yapmasını talep ettiğimizde, muhtarlar ne konuşacak dendi bize, muhtarlar ne bilir dendi, küçümsendi, ezilmek istendi. Ama bizim, kendi insanlarımız için kimseye boyun eğmediğimiz de açıktır.

Bu yılki festivale katılanların ancak % 20’si Macahelliydi, bu oran dahi, sorunu gösteriyor

Değişik kurumların, adını anmak istemediğim farklı kurumların reklam alanı yapıldı. Bunların belki belirli bir gücü, saygınlığı vardır, ama bunlar Macahel insanının % 95’ine kendini kabul ettirememiş kurumlardır. Bu % 5’lik oran da gittikçe azalmaktadır. Festivallere baktığımızda, geçmiş yıllarda durum daha iyiyiyken, bu sene % 20 oranında bir katılım ancak oldu. 6 pare köy adına bu festivalde konuşmacı olarak kabul ettiğimiz arkadaşımız,  konuşmasında, gayet açık ve net bir şekilde gerçekleri ortaya koydu ki o gün orada olan insanların % 80’i Macahel dışından tatile gelen, tur kapsamındaki insanlardı. Yerel insanlar ancak % 20’yi oluşturuyordu. Bu da bu konuda bir sorununun olduğunu açıkça gösteriyor.

MBO.: Bunun sebebi nedir sizce?

Biz, oraya gelen amirlerimize saygı açısından festivallere iştirak ediyoruz

HŞ.: Bunun sebebi, açık konuşmak gerekirse, Tema ve yönetimidir. Bu konuda Camili Çevre Koruma Derneği’nin de bazı yanlışları oldu. Bunlar, Tema’yı ön plana çıkarıp, Macahel insanını ve Macahel yerel yönetimlerini, muhtarlıkları arka plana attıklarından dolayı  işte bu tür sorunlar, kırgınlıklar doğmuştur. Biz muhtarlar olarak da oraya gelen insanlar, amirlerimizi, sayın Kaymakamımız vs. onlara saygı açısından biz iştirak ediyoruz, yoksa festivallerin Tema’nın veya başka kurumların bir aracı haline geldiğini biliyoruz. Bu vesileyle de bunun, bu kurumların aracı olması halinden çıkarılmasını temenni ediyoruz.

Düşsünler yakamızdan, bizi rahat bıraksınlar...

Düşsünler yakamızdan. Biz Devletimizle, Hükümetlerimizle, siyasilerimizle, askeriyemizle, kendi imkanlarımızla biz bugüne kadar ayakta durmuşuz, şu anda birçok yerden de daha iyi durumdayız ve daha ileriye gitmeye de gücümüz de yeter, aklımız da keser, bize rant sağlamak için akıl vermeye kalkmasınlar, düşsünler yakamızdan, bizi rahat bıraksınlar...

MBO.: Yani Macahel rahatlıkla kendi imkanlarıyla bu tür organizasyonları yapabilir diyorsunuz... Bu noktada festivalde Tema adına, Nihat Gökyiğit imzasıyla sizlere dağıtılan bir yazıyı de sormak isteriz. Yazıda kendilerine yazılan bir mektuba cevaben bunun yazıldığı belirtiliyor. Öncelikle böyle bir mektup yazılmış olabilir mi sizce?

Tema’ya mektup yazıldığına inanmıyorum, yazılarını okutmak için bu ortaya atılıyor, yazıda doğru olmayan şeyler var...

HŞ.: Böyle bir mektubun varlığına ben inanmıyorum. Zaten mektubu yazan kişi adında bir kişi ne köyümde vardır ne de Camili bölgesinde böyle biri vardır. Bu mektubun, bu tür yazıları okutmak için ileri sürülmüş bir şey olduğunu düşünüyorum. Ne derece gerçek olduğunu bilemiyorum ancak, yazılan yazıyı incelediğimde, çok garibime giden şeylere rastladım. Üzülmüşümdür, kendi adlarına üzülmüşümdür. Çünkü Tema Vakfı’nın büyük bir kurum olduğunu devamlı bize lanse ettikleri gibi, biz de öyle kabul ediyorduk. Çünkü yanlışları bir taraf bu bir kurum. Ancak üzülerek söyleyeyim ki, gerçeği yansıtmayan şeyler söylenmesine gerek yok. Yazının içinde doğru olmayan şeyler görüyorum. Bu şekilde o kadar büyük olarak görülen kurum da lekelenmemeli. Nihat Bey’e şahsi bir nefretim yok, kendisini yine bir büyük olarak görüyoruz. Ama bu yazılarına üzülüyorum.

Mahalli yargı süreci lehimize sonuçlanmıştır

 Mesela yargıya düşmüşüzdür kendisiyle, yargı lehimize sonuçlanmıştır, 3 milyar tazminata mahkum etmiştir mahalli asliye hukuk mahkemesi. [Söz konusu mahkeme kararına ulaşmak için tıklayınız] Benim için önemli olan da bu karar.

Nihat Bey, turdan, köye pay vermeyi kabul etmedi

İkinci olarak turizm konusu. Buna değinmek istemezdim ama, mecbur kalıyoruz. Mesela orada  Ümit Bey’le evine gittik, 2 saat konuştuk diyor. 2 saat değil 4 saat yanımda oturdular. 4 saat boyunca tartıştık. Biz bu konuda kendilerine destek olacağımızı söyledik, ancak kendi insanımıza da bir şey yansıtmak şartıyla. Kendi değerlerimizi, kendi insanımızın yararına kullanmak şartıyla. Şelaleyle ilgili olarak, şelalede bir yemek vermek istiyoruz muhtarım dediler. Bu yemeği siz ücretiyle verebilir misiniz dediler. Dedik ki biz kendi kültürümüzü, kendi benliğimizi yitirmemek için, köy adına ücretsiz yemek vereceğiz, ben muhtarlık adına yemek vereceğim dedim. Ancak kendi köyümüzde yapacağınız turlardan kendi insanlarımıza bir şeyler yansıtmamız için Camili’den sonra tur başına beş-on bin lira da olsa Maral Köyü adına bir şey tahsis etmeniz lazım dedim. Bu sefer bu konuda çok tartıştık. Ümit Bey dedi ki biz bunu yanlış yaptık dedi. Sizin bu şekilde düşüneceğinizi biz düşünmedik dedi. Sizi biz dikkate almadan bu programları yaptık. Tur şirketlerine bu yılı sattık dediler. Ancak % 50 bunu kabul ettirme şansımız var dedi. Gelecek yıl yapacağımız programlarda sizinle birlikte bu programları yapacağız dedi. Fakat Nihat Bey bunu buradayken kabul etmedi. Ben dedim ki eğer bu sene düşündüğüm şekilde bize bir pay verirseniz, köyümüz sınırları içerisindeki turları, kendi programlarınız doğrultusunda yaptırırsınız, oradaki yemek vs. hizmetleri biz yapacağız ve köy adına, bir kuruş almadan yapacağız dedim. Nihat Bey karşı çıktı. Ümit Bey dedi ki efendim muhtarım haklıdır dedi. Biz bunu bir daha görüşelim dedi. Hafta sonu turları vardı, en geç Cuma günü bize bir bilgi vereceklerdi bu konuda. Eğer turdan bir pay verebilirsek biz telefonla arayacağız, yemeği verirsiniz dedi. Bize hiçbir bilgi vermedikleri gibi, Ümit Bey’i cep telefonundan ben aradım. Baktım ki Ümit Bey burayı terk etmiş, evine gitmiş, yatıyordu. Eşi çıktı telefona, uyandırayım falan dedi, dedim ki tamam anlaşıldı mesele, uyandırmayın dedim. Daha yemek verme konusunda mutabakatımız olmadan, karar alınmadan, bu yazıda Nihat Bey diyor ki yemek vereceklerdi, gittik ne yemek vardı ne bir şey diyor. Bize bilgi vermediler ki yemek olsaydı, bize pay ayırmadılar ki yemek olsaydı. Biz zaten yemeği köy adına, ücretsiz verecektik.

Şelale de doğa zenginliği de Maral Köyü insanı içindir, kimse bundan feragat ettiğimizi sanmasın

Bu konudaki düşüncelerimiz aynıdır. Şelale de Maral Köyü insanı içindir. Yapılacak turlardan, köy içerisindeki değerler, biyolojik çeşitlilik olsun, doğa zenginliği olsun, orman güzelliği olsun yine Maral Köyü insanı içindir, bundan feragat ettiğimiz yoktur. Bu konuda feragat ettiğimizi kimse hesabına, kitabına almasın.    

MBO.: Tema konusundan sonra, aslında bununla bağlantılı bir ikinci gelişme, 2000 yılından beri gündemde olan GEF-II Projesine gelmek istiyoruz. Bu projeyi nasıl karşılıyorsunuz, bunun gelişimi nasıl oldu, şu anki durumu nedir?

Macahel’in GEF kapsamına sokulmasında Tema’nın fonksiyonu var diye düşünüyorum

HŞ.: Şöyle bir durum var; GEF kapsamında burası kendiliğinden tespit edilmemiştir. Şahsi kanaatim, Macahel’in GEF-II kapsamına sokulmasında mutlaka Tema’nın bir fonksiyonu vardır diye düşünüyorum. Çünkü GEF Projesindeki bazı konuları incelediğinizde, Tema’nın görüşleri ortaya çıkıyor.

GEF Projesinin içinde Macahel insanı da olsaydı projeyle asla bir sorunumuz olmayacaktı

Efendim Macahel insanıyla ilgili ortada bir şey yoktur. Hatta ben 2003 yılında, Artvin’de düzenlenen sempozyumda, orda sayın Valimizin ve konuyla ilgili bilim adamlarının iştirakiyle, GEF Proje Müdürü bazı açıklamalarda bulundu. Baktık, hep yabani hayattan, biyolojik çeşitlilikten, doğa zenginliğinden, ağaçtan, kökten, yapraktan bahsedildi. Tabi bu bizim için biraz düşündürücü oldu. Ben orada söz hakkı istedim, Vali Beyden. Dedim, sayın Valim, Macahel’de ne olup bittiğini bizden fazla bilen yoktur. Macahel’in zenginliğini Macahelliden daha iyi bilen birisinin olması mümkün değildir. Macahel’de biyolojik çeşitliliğin ne olduğunu da biliyoruz, yabani hayatın durumunu da biliyoruz, zaten bu bilgiler bizden alınıyor dedim. Buna rağmen şu projenin içinde Macahel insanı da olsaydı dedim, hiçbir problem olmayacaktı ve şu projeyle bizim asla bir sorunumuz olmayacaktı dedim. Çünkü Macahel insanı o doğa şartları, o biyolojik çeşitliliğiyle, yabani hayatıyla birlikte yaşamayı biliyor, bunlar bir bütündür dedim. Belki Macahel insanının yerinde bir başka insan olsaydı, Ankara’nın kel tepeleri gibi olurdu Macahel de ve Macahel’in bir önemi, kıymeti kalmazdı dedim. Siz bu kadar madem doğayı düşünüyorsunuz, bize Ankara’dan bin-iki bin dönümlük bir yer gösterin, bir açık alan gösterin, ben Maral Köyü muhtarlığı adına, burayı ormanlaştırayım dedim ve bunu fahri olarak yapmaya hazırız dedim. Bunun üzerine sayın Vali Bey güldü. Dedi, muhtarım teşekkür ediyorum, bu konuda. Ama orada, projede insan faktörü yok dedi. Bunu bir valimiz, bu şekilde söylüyorsa, demek ki bizim düşüncelerimizde bir haklılık payı vardır.

Biz tamamen retçi değiliz, biz kendi insanımıza faydalı olacak şekilde adımların atılmasını istiyoruz 

Daha sonra işte 27 Ekim’de Borçka’da bir toplantı düzenlediler. O toplantıda çıkmışlar, halen gözümüzü bağlayıp, bize bazı nasihatler vermeye çalışıyorlar. Adeta bizim bazı şeyleri göremeyeceğimizi sanıyorlar. Halbuki bu insanlar bu doğanın kıymetini çok iyi biliyor. Bunu yasaklayıcı şekillerle değil de daha fazla sevdirerek, doğanın, ormanın korunmasında çok daha başarılı olacaktır. GEF-II Projesi şu anda birçok eksiğiyle ayakta durmaya çalışıyor. Buna da yazık oluyor diyoruz. Biz tamamen retçi değiliz, bizi retçi, muhalefet gözüyle görüyorlar, her şeyi reddediyor diyorlar ama, biz hiçbir şeyi bu anlamda reddetmiyoruz. Biz kendi kültürümüze, kendi insanımıza faydalı olacak şekilde adımlar atılmasını, temkinli, ağır adımların atılmasını istiyoruz. Ne doğamızın ne de insanlarımızın zarar görmesini istemiyoruz.

MBO.: GEF-II Yönetimi ile şu anda bir görüşmeniz, bağlantınız var mı yerel yöneticiler olarak?

GEF’in yeni müdürü Camili insanını, doğasını bilen biri, ama kendisine rahat çalışma fırsatının verilmeyeceği endişem var

HŞ.: Görüşüyoruz, geliyorlar, devamlı irtibat içindeyiz. Çok dürüst bir yetkiliyi koymuşlar yönetime.

MBO.: Yeni yönetimden mi söz ediyorsunuz?

HŞ.: Evet, yeni müdür. Kendisi Borçka Şube müdürü, bizim zaten Camili Orman Bölge şefi, GEF Müdürü oldu, Ahmet Bey. Bilinçli bir insan, yöre insanlarını da tanıyan, bilen biri. Bu çok isabetli olmuştur. Ancak zannediyorum ki bu atama bazı kişi ve kurumların işlerine gelmemiştir. Çünkü yeni müdür, Camili insanını, doğasını bilerek, adaletli bir çalışma yapacağı için zannediyorum ki rahat bir çalışma fırsatı vermeyecekler.

MBO.: Yani bu atamayı istemeyen gruplar mı var?

HŞ.: Evet, bunu istemeyen bazı gruplar var. Belki de kapalı kapılar ardında, proje sahipleri kendisini çalıştırmak istemeyecekler.

MBO.: GEF-II bağlamında bir de küçük hibe proje programları söz konusu. Bu noktada sizin de Macahel Projesi Taslağı şeklinde bir başvurunuz oldu sanıyoruz. Bunun sonucu ne oldu?

Macahel projesi taslağı kendi kaynaklarımızla hazırlanan, temel sorunlarımızı yansıtan bir çalışmadır, ama kabul görmedi

HŞ.: Evet. Bizi baştan itibaren ön plana almadıkları, değer vermedikleri için, bizim projemizi [Proje taslağına ulaşmak için tıklayınız] de aynı şekilde değerlendiler. Ancak, biz o projeyi sıradan bir şekilde yapmadık. Bizim de gençlerimiz var. Bizim de okumuş insanlarımız var. Hukukçularımız, iktisatçılarımız, siyasetçilerimiz var. Bilimsel her türlü alanda kendi ihtiyaçlarımıza cevap verebilecek kaynaklarımız vardır. Biz o kaynaklarla birlikte, oturup, konuşup, tartışıp hazırladık ve o projeye katkıda bulunan insanlarımız da kendi bağrımızdan çıkan, bizim birer parçamız olan  ve kendi sorunlarımızı bilen insanlarımızdı. Bu şekilde hazırladık ve onu bir taslak proje olarak kendilerine takdim etmiştik. Hatta kendilerine şifahi olarak demiştik ki, şu bir taslak projedir, kesin bir proje olarak da size dayatma yapmıyoruz, bu proje üzerinde çalışma yapabiliriz. Bir adım biz atarız, bir adım siz atarsınız, böyle bir kaynaşmayla biz bunun üzerinde çalışalım ve bu proje taslağı, bu bölge insanının temel sorunlarıdır, temel kaynakları ve beklentileridir dedik. Maalesef kabul görmedi. Toplantılarda, işte proje getirin dediler, proje getirdik. O öyle gitti. Bir başka öneriyle geldiler. 4 seneyi böyle harcadılar diyebiliriz.  

MBO.: Bir de bu projeyle bağlantılı olarak askeri yasak bölgenin daraltılmasını soracağız. Siz bunu nasıl karşılıyorsunuz, buradaki amaç nedir?

Askeri yasak bölge, askeri açıdan yumuşama olduğu için daraltılmıştır, ama Macahel için asla iyi olmamıştır

HŞ.:  Askeri yasak bölgenin daraltılması özel bir amaç doğrultusunda olmamıştır.

MBO.: GEF-II faaliyet raporunda bu konuda turizme engel olması gerekçesi ileri sürüldüğü için amacı sorduk...

HŞ.: Onlar şimdi bunu kendilerine mal etmek istiyor. Bu böyle değildir. Çünkü, askeri yasak bölgelerdeki sivil alanlar hakkında, Genel Kurmay Başkanlığımız bazında, askeri açıdan yer yer yumuşama olduğu için askeri kuvvetlerin sayısı noktasında dahi bazı değişikler olmuştur.

MBO.: Sınır güvenliği bağlamında yapılan değerlendirmelerle mi ilişkili bu husus?

HŞ.: Evet, sınır güvenliği bağlamındaki yumuşama, karşı taraftaki tehdidin azalmasından dolayı bir yumuşama olmuştur. Şunu hemen vurgulayalım ki acaba bu iyi mi olmuştur? Asla iyi olmamıştır. Macahel gibi bir yer için iyi olmamıştır. Şavşat için iyi olmuş olabilir. Bir Ardahan için, bir Posof için, Kars için iyi olmuş olabilir. Macahel için asla, asla iyi olmamıştır.

MBO.: Niçin?

Macahel’in coğrafi yapısı nedeniyle askeri yasak bölgenin daraltılması sonucu gelecekte birtakım ihlaller olacaktır

HŞ.: Çünkü Macahel kapalı bir alandır. Ne kadar bir yumuşama olursa o kadar ihlaller doğar. Biz bunu atalarımızdan, büyüklerimizden biliyoruz ki, 1944-45’lerde neler yaşanmıştır. Burada öyle bir nesil, öyle bir sülale yok ki, sınırda bir can vermemiş olsun. Böyle ihlallerden dolayı, sınır tecavüzlerinden dolayı. Bunu, ben ölü, siz sağ, göreceksiniz ki on sene sonra sivil ihlaller başlayacaktır.

MBO.: Sizce bu konuda dış tehdit mi iç tehdit mi ön planda?

HŞ.: Gerek iç gerekse dış. Burası kapalı bir alan, kontrolü çok zor bir alan olduğu için. İster emniyet bakımından olsun, istihbarat bakımından olsun, askeri bakımdan olsun, çok zor kontrol edilecek bir alandır. Buradaki insanın güvencesi askerdi zaten. Biz askeri yasak bölge oluşundan asla ve asla rahatsız değildik. Hiçbir dönemde olmadık ve şu anki durum iyi olmamıştır. Ben temenni ederdim ki Camili Bölgesi için bu askeri yasak bölge devam etsin. Çünkü Camili apayrı, farklı bir yerdir. Her konuda, her yönüyle düşünülmesi gereken bir husustur. İleride, Devletimiz, her tehlikeyi, tehdidi aşacak güçte kuşkusuz, bu noktada bir tehdit yok ama, yöre insanları için zararlı durumlar doğacaktır. Bu nedenle yöre insanının prestijinin Devlet nezdinde olumsuz hale geleceğini düşünüyorum.

Macahel insanının ihtiyacı olduğu zamanda, Vakıf ve Dernek yanında olmadı

MBO.: GEF, Tema konularından başka biraz da kendi kurumlarımıza gelmek istiyoruz. Biliyorsunuz yöremiz adıyla iki sivil toplum kuruluşu, vakıf ve dernek var. Macahel Vakfı ve Camili Çevre Koruma Derneği. Bu Vakıf ve Derneğin çalışmalarını ne şekilde değerlendiriyorsunuz?

Hasan ŞimşekHŞ.: Bunu şöyle söyleyeyim. Ben kimseyi hedef alarak bir şey söylemek istemiyorum. Sadece düşüncelerimi söyleyeceğim, benim düşüncelerim kabul edilecek diye bir şey de yok. Ancak maalesef, işte GEF’te para var, Tema zengin, büyük bir kuruluş, nasıl ki köyümüze gelip de bize “biz güçlüyüz, arkamızda asker var, maddi imkan var, arkamızda siyaset var, devlet var, biz her konuyu aşarız, ne zorluk çıkarırsanız çıkarın, ister yanımızda olun ister olmayın, ama biz isteriz ki yanımızda olun diye buradayız, yoksa siz nerde olursanız olun her türlü işimizi yaparız” dedikleri, meydan okudukları zamanlarda, işte bizim derneğimiz de vakfımız da bu tür sözlere inanarak, bu tür durumları göz önüne alarak, Macahel insanını arka plana attılar. Macahel insanını asla dikkate almadan, bunların gücüne, maddi imkanlarına dayanarak, hemen bunların yanında yer almaya başladılar ve bu da Macahel insanının, kendi kurduğu derneğine, kendi kurduğu vakfına saygısını yitirmiş olmasa da önemli ölçüde azaltmıştır. Yanlış yapılmıştır. Önce Macahel insanı dikkate alınmalıdır.

MBO.: Vakıfta bir yönetim değişikliği oldu, bunu nasıl karşılıyorsunuz?

HŞ.: Umarız ki, eski yönetim gibi, gidip aynı yanlışları yapmaz veya herhangi bir güçlü kuruluş karşısına çıktığı zaman, kendi gücünü kaybetmeden, o kurumun karşısına göğsünü gererek, alnı açık, başı dik şekilde, Macahel insanı adına durmasını becerir ve arkasında da bizi görür.

MBO.: Bir de derneği sormak istiyoruz. Bir yazıda da sayın Cemal Kahya’nın yazısında birtakım eleştiriler var. Örneğin, seçim yapılmış, kimsenin haberi olmamış tarzında eleştiriler.

HŞ.: Doğrudur. Cemal Kahya arkadaşımın yazısına tamamen katılıyorum. Katılmadığım bir nokta yoktur. Zaten biz bir bütünüz. Bizi, muhtarları zamanında bölmek istediler, 6 muhtar bir araya gelemiyorsunuz dediler, asla asla bölünmedik, biz hep tek yumruk halindeydik. Her düşüncemiz ortaktır. Yazdığımız yazıların, dilekçelerin arkasında 6 muhtarlık vardık. Cemal Kahya arkadaşımızla 5 yıl muhtarlığı döneminde en ufak bir farklı düşüncemiz olmamıştır. Yazışmalarımız, fikirlerimiz birdir, söylediklerine tamamen katılıyorum.

Köyler Birliğinin amacı; Macahel’in bir bütün olduğunu göstermek!

MBO.: Vakıf, Dernekten başka Köyler Birliği şeklinde bir girişim oldu. Bu girişimin amacı nedir ve şu anda ne aşamada?

HŞ.: Biz şöyle düşündük. 6 muhtarlığın bir araya gelemediğini devamlı bizim yüzümüze vurdular. Ama biz hiç ayrı düşmedik. Devamlı bir olduğumuz halde bizim ayrı kalmamızı görmek isteyenler oldu. Bundan hareketle ben Macahel Muhtarlar Birliği’ni ileri sürdüm, bundan iki yıl önce. Bu konuda bir araştırma yaptım. Yasal olarak Muhtarlar Birliği diye bir madde bulamadık. Bu sefer Köyler Birliği olabilir dediler. Antalya’nın bir yerinde köyler birliğinin örneğini bulduk. Yine bizim gençlerimiz bu işe sahiplendiler, yardımcı oldular ve o örnek tüzüğe dayalı tüzük hazırladık. Kaymakamlık kanalı ile Valiliğe, oradan da Bakanlar Kurulu kararına gönderildi. Orada üç-dört maddenin revize edilmesini önerdiler. Bu öneri doğrultusunda biz yeniledik, revizemizi yaptık. Götürdük ve Valilik kanalıyla Bakanlığa havale edilmiş durumdadır. Bakanlar Kurulu gündemindedir. Sonuç gelmek üzeredir.

MBO.: Yani Bakanlar Kurulu kararıyla mı kurulacak?

HŞ.: Evet. Sonra burada da birtakım kararlar alınacak. Bunun amacını sordunuz. Macahel’in bir yumruk halinde olduğunu, bir bütün halinde kalması gerektiğini düşündüğümüzden ve bu tür kurumların karşısına bir muhatap olarak çıkmak için bunu düşündük. Muhtarlarımızın da bazı yetkilerini Birliğe feragat etmek şartıyla, Birliğin güçlenip, Macahel’in bir bütün olduğunu gösterme babında düşündük.

MBO.: Peki bu Birliğin kurulma aşamasında, bundan rahatsız olup kurulmasının önüne geçmek isteyenlerin olabileceği yönünde endişeniz var mı?

HŞ.: Evet böyle bir endişemiz vardır. Ancak öyle bir şey düşünen olursa biz bunun yakasını bırakmayız. Sonuna kadar bu işi takip edeceğiz. Her türlü eksiklerimizi tamamlayıp bu Birliği oluşturacağız.

Macahel ekonomisi; fındıkçılık, hayvancılık ve arıcılık

MBO.: Son iki konumuz kaldı sormak istediğimiz. Bunlardan birincisi Macahel ekonomisi. Aslında Macahel Projesi Taslağında bu konuda birtakım tespitler var. Sizce Macahel ekonomisinin geleceği açısından hangi hususlara önem verilmeli, arıcılık, turizm, bir de organik tarım olayı var. Bu konularda ne gibi girişimler var, bu konuda bir çalışmanız var mı?

HŞ.: Efendim sizin de vurguladığınız gibi, Macaheldeki ekonomik kalemlerin sıralamasını biz o taslak projede gayet açık ve net bir şekilde ortaya koyduk. Biz taslak proje dedik ama aslında gerçeğin bizzat o olduğunu vurgulamak isterim. Şimdi bundan 10 sene önce Macahel’in birinci derece gelir kaynağı mısırdı. Çünkü insanların hayatını idame ettirebilmesi için bu ön plandaydı. Buradaki yaşam şartlarını kabul ettirmek, izah etmek veya tasavvur etmek zaten mümkün değildir. 10 sene öncesinde mısır, hayvancılık ön plandayken, yine 10 seneden bu yana birinci derece gelir kaynağımız fındıkçılıktır. Çünkü herkes bunu yapabiliyor. Öyle bir aile yoktur ki bahçesinde fındık olmasın. O bakımdan çok önemli bir gelir kaynağıdır. Çocuğunu okula gönderirken, kışlık kumanyasını alırken Camili insanının dayanağı fındıktır. İkinci önemli gelir kaynağı hayvancılıktır. Bu konuda büyük bir azalma olmasına rağmen, Macahel’de yaşayan her vatandaşın bir tane de olsa ineği vardır. Ya süt ve ürünlerini elde etmek için ya da satıp para kazanmak için bunu besler. Gelen gidenini ağırlayabilmesi için de hayvancılık önemlidir. Üçüncü planda arıcılık gelmektedir. Arıcılığı üçüncü sırada göstermemi bazı kişi ve kurumlar yadırgayabilir. Ancak işin gerçeği budur. Çünkü Camili bölgesindeki insanın yüzde kaçı arıcılık yapıyor diye hesaplandığı zaman gerçek ortaya çıkıyor. Bakın bu sene bizim, geçen senenin fiyatıyla 750 milyar Macahel 6 pare köy olarak kaybımız var fındıktan (bu sene fındığın olmaması dolayısıyla). Bu senenin fiyatını esas alırsak 1,5 trilyon ediyor.  Bu seviyeye hiçbir kaynak gelememiştir. Ne arıcılık ne hayvancılık bu seviyede değil. Arıcılık önemli değil demek istemiyorum, elbette önemli. Gerek ırkı bakımından gerekse bal bakımından önemli. Şimdi vatandaşı yönlendiriyorlar arıcılık konusunda, illa ana arı üretimi yapın diye. Hayır efendim hayır. Ana arı üretseniz de bal için üretiyorsunuz arı üretseniz de bal için. Sonuçta ulaşılacak nokta baldır. Demek ki vatandaşı balcılığa yönlendirmek lazım. Ben 30 senelik tecrübelerimle önceliğin balcılıkta olması gerektiğini söyleyebilirim.

Macahel markası herkesin hakkıdır

MBO.: Bu noktada balcılık konusunda “Macahel” markası şeklinde bir girişim söz konusu mu?

HŞ.: Evet bu konuda iştahı kabaran insanlar olmuştur. Ferdi olarak Macahel kelimesini kendi adına veya şirketleri adına kullanmak isteyenler olmuştur.

MBO.: Böyle bir başvuru olmuş mu?

HŞ.: Başvuru olmuştur. Biz Birlik adına, hatta İstanbul’daki bizim Macahel Vakfımızın bu markayı almasını, ben Maral Köyü Muhtarı Hasan Şimşek olarak defalarca tekrar etmişimdir. Bu markanın Vakıf bünyesinde olmasını istedik. Onun bünyesinde olsun ve hepimiz kullanalım diye. Hemfikir olduk bu konuda. Ama maalesef bu hayata geçirilemedi. Yeni yeni öğreniyoruz ki şahıs adına bunu markalaştırmak isteyenler olmuş. Ben bu konuda kendi oğluma bile müsaade etmedim. Dedim ki olmaz, Macahel bir bütün, bu herkesin hakkıdır, alamazsınız dedim. Ben oğlumu bertaraf ederken, diğer taraftan başka kurumlar bundan yararlanmanın yolunu arıyorlar...

Organik tarımda yönlendirmeye gerek yok, biz zaten yıllardır organik tarım yapıyoruz, önemli olan pazarlama…

MBO.: Bir de organik tarım olayı var. Buradaki ürünlerin tamamen doğal ortamda, katkı maddeleri olmasızın yetiştirilmesi önemli. Bu konuda ferdi olarak bazı girişimler yapıldığını duyuyoruz. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

HŞ.: Efendim şimdi, organik tarım önemli bir konu. Ama birilerinin kalkıp bunu empoze etmesine, reklamını yapmasına gerek yok. Macahel insanı zaten yıllardır organik tarım yapmaktadır. Önemli olan bunun pazarlanabilmesidir. Yoksa organik tarımın önemini bize anlatmaya kalkıp, bizi ticari olarak bir yerlere yönlendirmeyi biz hakaret olarak algılıyoruz. Sebebine gelince biz zaten organik tarım yapıyoruz. Önemli olan bu insanların birliğini bozmadan bunun değerlendirilebilmesidir.

MBO.: Kurulma aşamasında olan Köy Birliği bu noktada bir fonksiyon üstlenebilir mi?

HŞ.: Köy Birliğinin bu işte çok büyük önemi olacaktır. Şu da çok önemlidir. Burada birilerini itham etmek için de söylemiyorum. Birliği sağlayıp, kendi fikirlerini bu insanlara kabul ettiremedikleri zaman bizi bölmek istediler. Köyler arası nifak sokup, hatta köyler içerisinde belirli yerlerde muhalefet yaratıp, insanları birbirine düşürmek istediler. Bu gibi çok tehlikeli aşamalardan geçtik. Ama ne mutlu ki parçalanmadık. Ancak bundan sonra bu gibi grupların gücü bitmiştir, insanlar nezdinde bir önemi kalmamıştır. Onun için bizden vazgeçsinler, bizim birlik ve beraberliğimizle uğraşmasınlar. 

Macahel kendi iradesiyle, bilimsel olarak Müslüman olmuştur, kim kime ne empoze ediyor?

MBO.: Son soracağımız konu Macahel tarihi konusu. Bu bağlamda sınırların çizilmesi, yörenin etnik ve kültürel yapısını değerlendirmenizi istiyoruz. Çünkü bu konuda da birtakım farklı girişimlerin olduğunu biliyoruz. Özellikle yörenin etnik yapısı üzerinden sınır, vatan, kilise vb. noktalarda çirkin söylemler ileri sürülüyor. Bu söylemlerin kaynağı da hepimizin malumu. Öncelikle yörenin tarihsel geçmişi konusunda bize aktarabileceğiniz şeyler nelerdir? Daha sonra bununla bağlantılı diğer hususları soracağız.

HŞ.: Şimdi bakın Macahel kendi dertleriyle uğraşırken, Macahel insanı yılın 12 ayını nasıl geçireceğini düşünürken, ekonomi bazında olsun, hayat şartlarını vs. düşünürken birileri çıkmış diyor ki, Macahel Hıristiyanlıktan dönmedir, Macahelli’ye Hıristiyanlık uygundur diyor şifahi de olsa. Bunlar çok garip şeylerdir. Macahel insanının ne Hıristiyanlıkla ne de Müslümanlıkla bir problemi yoktur. Macahel’de yaşayan insan, ben Hıristiyanlığı istiyorum diyorsa, buyursun dibimizde bir Hıristiyan ülkesi var, gider Hıristiyan şartlarını yaşar. Müslümanlık size kılıçla kabul ettirilmiş diyen garip insanlar var. Zavallılar var diyelim. Macahel insanı kılıçla Müslüman olmamıştır. Macahel insanı Acaristan-Çürüksu’dan önce Müslüman olmuştur ve name ile Müslüman olmuştur. 

MBO.: Name dediğiniz?

HŞ.: Yani mektupla Müslüman olmuştur. Bilimsel olarak Müslüman olmuştur. Bilimiyle araştırarak, okuyarak Müslüman olmuştur. Kim bunun aksini iddia ediyor? Kim kime ne empoze etmeye çalışıyor? Evet bir Trabzon için kılıçla Müslüman oldu denebilir. Trabzon’u kötülemek için söylemiyorum. Yavuz Sultan Selim orada belki bir zorlama yapmış olabilir. Fakat Macahel’e herhangi bir askeri güç gelmemiştir. Bunun bir hikayesi de vardır. Yani Macahel’in ve daha sonra Acaristan-Çürüksu’ya doğru bir zincir olarak Müslüman olmasının bir hikayesi var. Fakat bir hikayeyi gerekirse bir başka zaman uzun uzun anlatabilirim, gerekirse yazılı olarak da aktarabilirim. Bunun aksini nasıl diyebiliyorlar? Çünkü Osmanlı İmparatorluğu Kırım Hanlığına kadar hakim olmuş bir imparatorluk. Bunu ileri sürenlerin ağza alamayacakları kadar büyük bir oluşum. Efendim benim dedem 12 sene, buradaki insanlar yetmemiş, Erzurum’dan, Kars’tan insan toplayarak çete oluşturmuş ve gitmiş Kırım’da Müslümanlığı için, Türklüğü için savaşmış bir insan. Tarihsel belgelerde geçiyor, Süleyman Çavuş olarak, gitsin araştırsınlar. Kim kime ne empoze ediyor?

Müslümanlıktan önceki kültürü, geriye dönüş olarak kullanmaya kimsenin haddi, yetkisi yoktur!

Elbette ki her yerin bir kültürü olmuştur, Müslümanlıktan önce. Çünkü buradaki yerleşim aşağıdan beriye doğru olmuştur. Batum’dan itibaren başlamıştır. Mesela Tema Vakfı’nın bazı yöneticilerinin bize dedikleri gibi, siz burayı istila etmişsiniz, siz gelmişsiniz burayı işgal etmişsiniz dediler. Biz burayı işgal etmedik dedim. Siz bizden önce buraya gelmiş olsanız biz buraya gelmezdik dedim. Yerleşim aşağıdan buraya doğru başlamıştır. Nasıl köy merkezinden mahallelere doğru yerleşim yayılmışsa aşağıdan yukarıya doğru yerleşim yayılmıştır. Mesela Batum’un Tsivnaret Mahallesinden, Köyünden, İremet bir nahiye gibi bir yer imiş, İmeret diye. Bu İmeretin bir köyü Tsivnaret ve Maral Köyü. Oradaki Tsivnaretin ismini buradaki bir mahalleye vermişlerdir. Buradaki mahallelerimizin çoğunun ismi, genelde aşağıdan gelinen yerlerin, köylerin isimleri verilerek ortaya çıkmıştır. Elbette ki o zamanın inançları kilise bazındaymış. O zamanda inançsız değilmiş demek ki bizim insanlarımız. Ama bunu bir geriye dönüş olarak kullanmaya kimsenin haddi, yetkisi yoktur.

Sınırların çizilmesinde oylama değil, tercihler olmuştur. Tercihte, Abdullah Efendinin Türkiye lehine çalışmaları…

MBO.: Bu sınırlar nasıl çizilmiş? Bir oylamadan söz ediliyor. Böyle bir şey olmuş mudur? 18 köyden oluşan Macahel nasıl 6 köye inmiştir?

HŞ.: Oylama yapılmamıştır, tercihler yapılmıştır. Macahel 18 pare köydür. Bu noktada Abdullah Efendi (Hoca) diye, Keda’da bir imamdan söz etmek gerekir, kendisi Acaralı. Bu adam o fakirlik zamanında dahi ülkemizin yüceliğini kavramış, devamlı Türklüğü övmüştür. Bir Cuma günü hutbe okurken Türkiye’yi övüyor.

MBO.: Nerede oluyor bu olay?

HŞ.: Acara-Keda’da. Diyor ki siz Türkiye’yi tutun, bu milletin önemini, farklılığını vurguluyor. Bunu överken, Türkiye’den de ajanlar, o zamanın şartlarına göre oradaki istihbaratı alınmış bu adam hakkında. Ancak, Rus tarafının ajanları da aynı istihbaratı alıyorlar. Hoca hutbeden iner inmez, Rus ajanları bunun etrafını sarıyor, elini kolunu bağlayıp götürüyorlar. Faytona bindirirler ve götürürler. Acara’dan 25 tane genç silahlanır, onların geçeceği ince bir geçitte yollarını keserler ve Hocayı ellerinden alarak kurtarırlar. Hoca Türkiye’ye gelir. Buradaki insanlara da aydınlatıcı bazı bilgiler verir. Bu kişi bizim akrabalardan biri aslında, yabancı da değil.

MBO.: Kimdir?

HŞ.: Şimdi, bizim Abbas Dursun’un üvey kardeşi Hamit Abinin dayısı sayılır. Esasen Abduloğlu’dur. Bu kişi gelir, buradaki insanlara da bazı nasihatler verir ve bu gider daha sonra Berta’da Devlet buna imamlık verir. Rus ajanları yine gider Berta’da bunu kurşunlar. Hamamda bunu kurşunlarlar, ama ölmez. Devlet yine kaldırır bunu Muğla’ya yerleştirir. Götürür orada yer verir. Türkiye Cumhuriyeti sahip çıkar, oraya yerleştirir.

MBO.: Bu kişi Macahelli mi?

HŞ.: Acaralı.

MBO.: Ama Macahel’e gelip gidiyor...

HŞ.: Tabi. İrtibatlı. Daha sonra Ruslar anlıyor ki Macahel ve Acara insanı Türkiye’ye kendini daha yakın görüyorlar. Müslümanlık bazında olsun, tarihsel bağ bakımından olsun daha yakın hissediyorlar. Ruslar buralara sonradan gelmeler zaten. Türkiye’nin toprakları aslına Acara, Osmanlının toprakları. Efendim, bunlar daha güçlü çalışırlar, gelip zorla, yumruk baskısıyla süngü gücüyle bu Macahel vadisinde belirli insanlara, ağalara veya öne çıkan dini inancı yerinde insanlara, zorla, derler ki siz insanları ikan edin, Rusyayı tercih etsinler. Ve bu 12 köyün insanlarını kandırırlar. İşte biri sürü insan var, ağalar vs. isimlerini belirtmek istemiyorum. 18 pare köyün merkezi, nahiyesi yine Camili’dir. 

Macahel’in 12 köyü (köyün önde gelenleri), çeşitli vaatlerle, dini istismarla kandırılmıştır, ama şimdiki 6 köy bunu kesinlikle kabul etmemiştir

MBO.: Eskiden beri bu böyle miydi?

HŞ.: Evet. Eskiden beri şu anki Camili hep merkezdi. Yani Macahel tarihi boyunca bu böyledir. Şu anda ayakta duran bina 18 pare köyün hükümet konağıdır. Böylece 12 köyü, zorla olmasa da maddi imkan vererek, para vererek, yiyecek vererek, çeşitli imkanlar sağlayarak ve dini istismar ederek, dini yayımlarla o insanları Sovyetler Birliği’ne bırakmayı becerirler.

MBO.: Dini derken yine Müslümanlığın kullanılmasından mı söz ediyorsunuz?

HŞ.: Evet, Müslümanlığı kullanarak. Müslümanlığa hürriyet vereceği vadiyle. Aynı şeyi buradaki insanlara da sağlamışlardır. Maddi imkanlar; şekerleri bedava dağıtmışlardır, yiyecekleri bedava vermişlerdir, gazını, tuzunu vermişlerdir ki, ya Türklerde maddi olarak ne var, siz Türkiye’yi istemeyin, bak biz size yiyecek veriyoruz, içecek veriyoruz, gelin siz bizi tutun. O arada yine bizim akrabalardan, üstadımız Süleyman Efendi (Süleyman Karagülle’nin babası), o dönemde Camili’de nahiye müdürü. Sınır çizilirken, sınır komiseri olarak, askeri gücümüzden bir binbaşı gelir. Batum’da, Ankara’da, Moskova’da sınırlar çizilir. Esas itibariyle burada kimsenin tercihine bakılmaz. Ancak bu 6 köy insanı kesinlikle Rusyayı kabul etmemiştir. Bütün istifade tekliflerine rağmen kesinlikle kabul etmemiştir. Diğer köyün önde gelenleri Rusyayı istemiş oldu.

MBO.: Yani diğer köyler beraber, bu 6 köy beraber mi hareket ettiler?

HŞ.: Evet bu 6 köy beraber hareket etti. Yani bu 6 köye ne ağa tesir edebildi ne bey tesir edebildi, biz Türkiye’yi istiyoruz dediler.

MBO.: Bu 6 köyün birlikte hareket etmelerinin sebebi ne, mesela coğrafi olarak yakın olmaları bir sebep olabilir mi?

HŞ.: Zaten daha önce, birlikteyken de bu 6 köyün bir ayrıcalığı, farklılığı varmış. Buradan Batum’a gidip gelirken bile kendi aralarında bir birliktelikleri varmış, 6 köyün yaşam şartları farklıymış. Artık daha yüksek yerlerde yaşamış olmalarından dolayı mı dediğiniz gibi coğrafi nedenlerle mi bilemiyorum.

Sınırın çiziminde Süleyman Hocaefendinin rolü…

Bu ara, işte o üstadımız Süleyman Hocaefendi’nin de bu insanlara gayet doğru istikamet göstermeleri olmuştur. İlk başta sınır esasen, şu andaki Camili değil de bizim yaşadığımız Kavtaret Mahallesi imiş. Kvirika tepesi, Kvakibe, Kedastavi buradan aşağı doğru bizim bu Kavtaret sırtlarından aşağı dereye iniyor, oradan Çelistav tepesi, Kayalar’dan küçük yayla şeklinde. Esas sınır, haritada yer isimleri olarak bunlar. Orda bizim o üstadımız direniyor, diyor ki Kavtaret burası değildir, Camili’nin karşısındaki Kavtarettir diyor. Çünkü orada Kavtaroğulları vardı. Kavtaroğlu Dursun diye bir zat vardı orada. O zat da zaten orayı istiyordu. Çhutunetin karşı tarafta kalmasında o etkin olmuştur. Ve Kavtaret burası değil, bakın kavtaroğulları oradadır, Kavtaret orasıdır diye bu 6 köyün böyle kalmasını sağlamıştır.

MBO.: Bu girişimle sınır buna göre mi düzeltilir?

HŞ.: Tabi. Bu sefer bizim sınır komiserimizle Rus tarafı sınır komiseri arasında, bu tartışmadan dolayı bir mutabakat yapılır. Derler ki, o zaman madem oradan geçen Kavtaret burasıdır, hangi aile hangi tarafı isterse onun arazisinden sınır geçer. Şimdi Camili’nin karşısındaki mahalleyi düşünürseniz, vatandaşın arazisine göre sınır çizilmiştir. Mesela o Dursun ağanın bahçesine göre sınır çizilmiştir.

MBO.: Yani karşı tarafı tercih eden bu kişinin arazisine göre sınır çizilmiştir?

HŞ.: Evet. O kişi iki-üç sene oradan apar topar sürülür, köylerin o tarafta kalmasına sebep olan kişi böylece perişan olur.

Bundan sonra bu ülkenin büyüklüğünü anlayamayanlar, bu ülkedeki rahat ortamdan rahatsız olanlar kalkmış siz Hıristiyansınız, size bu yakışır diye şeyler söylüyorlar. Orayı kimse sizden esirgemiyor. Türkiye Cumhuriyeti oraya gitmek isteyen kimseye hayır gidemezsin demiyor ki.

MBO.: Evet Macahel tarihini kısaca öğrenmiş olduk.

HŞ.: Bu anlattıklarım çok kısa, özet şeyler. Belki tarihin binde biri.

Koro, Tema’nın yörede güven arayışının bir uzantısı

MBO.: Bir başka konu olarak bu koro organizasyonu var. Bunu ne şekilde değerlendiriyorsunuz? Bu oluşumun amacı nedir? Organizasyonda Tema bağlantısından da söz ediliyor...

HŞ.:  Tema bağlantısı doğru. Tema bölgede bir güven arayışı içerisinde. Tema da aslına bunun çok önemli bir şey olmadığını biliyor. Ama güven arayışı olduğundan koro da bu bağlamda öne çıkarılıyor. Bakın bu gürcü korosu, biz de bunu destekliyoruz diyerekten işin sponsorluğunu yapmıştır.

MBO.: Bu şekilde mi destek kazanılmak isteniyor?

HŞ.: Öyle. İnsanları kendi arkasına alma babında, bunların sponsorluğu yapılıyor. Bunun hastalığını yapanlar için de bir fırsat doğdu böylece. O düşünce sahipleri için diyelim en azından. Şimdi gürcü kökenli bir Türk olarak, bu koronun söylediklerinden bir şey anlamış değilim. Yani horera nın bir anlamı yoktur. Türkçe dili güzel bir dildir ve bu ülkedeki herkese yeter.

Koronun başka amaçlar için kullanılması doğru değil

MBO.: Yani söylenen şeyler, buradaki insanlar tarafından dahi anlaşılan şeyler değil herhalde?

HŞ.: Şimdi bu şarkıları söyleyenlere sorsanız bu ne anlamaya geliyor diye bilemezler. Onlar da bilemez. Yani bu koronun ırksal, dinsel şeylere mal edilmeye çalışılması asla doğru şeyler değildir. Şu olabilir, gürcü lisanıyla şarkıların söylenmesi yadırganmayabilir, niye söyleniyor demiyoruz. Ancak bunu bir ırkı, toplumu bir taraf yönlendirme bazındaki söylemler kadar garip bir şey olamaz.

MBO.: Bu bağlamda, koronun dışında, genel olarak böyle bir endişe taşıyor musunuz?

HŞ.: Bu tür şeyler, doğudan batıya, kuzeyden güneye her toplumda vardır. Türkiye Cumhuriyeti zannederim ki 26-27 dilden, ırktan oluşan bir güçtür. Şu an bir yumruktur, bir yumaktır. Bu yumağın içerisinde güvelenmeler olabilir. Bu her yerde, her toplumda vardır. Her toplumda olduğu gibi illaki burada da vardır. Fakat az önce anlattığım Macahellinin direnişini veya Macahelin bağrından çıkan sesin ne olduğunu, dinine, bayrağına, devletine bağlılığını bu tip faaliyetlerin değiştirmesi mümkün değildir. Bunun düşünenlerin de hayal içinde olduklarını sonunda kendileri de göreceklerdir. Ama hiçbir şekilde şarkıların söylenmesine karşı değiliz. Nasıl ki İngilizce bir şarkı ekranlarda söyleniyorsa bu da söylenebilir. Ancak kötüye kullanılmasına karşıyız.

Macahel’in sahibi vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti’dir!

MBO.: Bizim sorularımız bu kadar. Son olarak eklemek istediğiniz, geleceğe yönelik temennileriniz varsa alabiliriz.

HŞ.: Macahel’in geleceği aydınlıktır. Türkiye Cumhuriyeti dimdik ayakta durduğu gibi Macahel’de dimdik ayakta duracaktır. Macahel ayrı bir yer değildir. Macahel bu ülkenin bir çakıl taşıdır, bir mozayiğidir. Ben, sadece şunu söylemek isterim ki, Macahel dışında genel olarak, dünyada ülkemiz en önemli ülkelerden biridir ve gelecek yıllardaki önemi daha da artacaktır. Macahel’e gelince, öyle dışarıdan bir yerlerde bir misyon düşüncesiyle Macahel tarihini, insanını anlatmakla, dinin ne olduğunu bilmeden, dinimizi kötüleyip başka bir dini örnek göstermelerle Macahel’e kimse sahip çıkamaz. Macahel’in sahibi vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Ben Maral Köyü Muhtarı olarak, hem şahsım hem muhtarlığım hem de yüce Maral Köyü halkı adına bana bu fırsatı verdiğiniz için sizlere müteşekkir olduğumu belirtmek istiyorum. Sağolun, varolun. Önünüz açık olsun....

MBO.: Biz teşekkür ederiz, değerli düşüncelerinizi bizlerle ve kamuoyuyla paylaştığınız için.

 


 Yazan : MacahelBizimdir | Okunma : 5775 | Yorum ( 0 ) | Oy:  | Bu içeriğe oy verin
Macahel Bizimdir İnisiyatifi
Köşe Yazıları
Selim & Meral DURSUN
Macahel'de Gürcü İşçiler Olgusu: Nedenleri ve Etkileri Üzerine
Macahel son yirmi yıldır büyük bir değişim ve dönüşüm sürecinden ge&c »Devamı
Okunma (1050)
Ekleme Tarihi (30.01.2022 09:12)

Zülküf YEŞİLYURT
Tünelna(ğ)me
Dayanmış kapıya zorlu kış Kasım, aralık hatta karakış Yağmur, fırtına, soğuk hava Ezelden, TÜN »Devamı
Okunma (1238)
Ekleme Tarihi (04.12.2021 02:18)

Zülküf YEŞİLYURT
Kovidname
Bulunmaz, Macahel’de Korona Binlerce şükür, Kadir Allah’a Sözümüz, c& »Devamı
Okunma (1585)
Ekleme Tarihi (14.11.2020 13:35)

Sen de Yaz Gönder
Diğer Köşe Yazıları
MacahelBizimdir.Org
Amacımız

» Macahel ile ilgili her türlü gelişmeyi takip etmek, gündeme taşımak ve değerlendirmek,
»
Yörenin her türlü sorununa bilinçli bir şekilde çözüm aramak,
» En önemlisi Macahel'e ilişkin yapılacak her türlü faaliyette, bizzat Macahel Halkının görüşlerinin etkin bir şekilde temsil edilmesine aracı olmak.

MacahelBizimdir.Org
Yerel reklam
Gitmek istediğiniz reklamın logosuna tıklayın!!!...
MERETA MÜZİK
Macahelli Müzisyen Murat ÇAKIR... Albümü, klipleri ve iletişim için resmi tıklayınız.

ÇORUH ELEKTRON
Vodafone Silver Bayii & Turkcell-Avea Satış Noktası Next-Nextstar Taplin Uydu Cihazları. Sinan ARSLAN & İlknur KAYA ARSLAN Merkez: Maradit Cad. No:28 Şube: PTT Cad. No:28 Borçka-ARTVİN coruhelektronik@hotmail.com

DURSUN BİLGİ İŞLEM
Dursun Bilgi İşlem Merkezi: Exper, Byron ve OEM bilgisayar, Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri, Networking, Yazılım, Bilgisayar donanımı, Web Tasarım ve Bilgisayar sarf malzemeleri Osman Yılmaz Cad. Belediye İş Merkezi No: 1/5 Hendek- SAKARYA

MacahelBizimdir.Org
Bu sayfa: 1,89 saniyede yorumlandı.
Sitemiz en iyi 1024x768 çözünürlükte Internet Explorer ile görüntülenir.
2002-2016 © Copyright Macahel Bizimdir İnisiyatifi
Website motorumuz © 2006-2007 ByCafer & Aspsitem tarafindan üretilip gelistirilmistir.
Macahel Bizimdir E-Posta Grubu (Sadece Macahelliler)
E-posta:
Genel